ESKİŞEHİR'İLİ
Menü-ESES  
  Ana Sayfa
  Renkli ATATÜRK Fotograf Albümü
  ATATÜRK Videoları
  Tarihi
  Cografi Özellikler
  Yunus Emre
  Nasreddin Hoca
  Yılmaz BÜYÜKERŞEN
  Lüle Taşı
  Antik Eskişehir Albümü
  Eski Eskişehir Fotoğrafları
  Anadolu Üniversitesi
  Osmangazi Üniversitesi
  Kamu Kurum ve Kuruluşlar
  Sivil Toplum Kuruluşları
  Eğitim Kurumları
  Kaplıca ve Termaller
  Müzeler
  Ören Yeri ve SİT Alanları
  Eskişehirde Medya
  Eskişehir Spor
  İletişim
  Eskişehirden Güncel Haberler
Copyright.E.U.
Yunus Emre

 

 

YUNUS EMRE

1238-1321

 

HAYATI

Türk milletinin yetiştirdiği en büyük tasavvuf erlerinden ve Türk dili ve edebiyatı tarihinin en büyük şairlerinden biri olan Yunus Emre'nin hayatı ve kimliğine dair hemen hemen hiçbir şey bilinmemektedir.  Yunus'un  bazı mısralarından,  1273'de Konya'da ölen, tasavvuf edebiyatının büyük ustası Mevlana Celalettin Rumî ile karşılaştığı anlaşılmaktadır; buradan da Yunus'un 1240'larda ya da daha geç bir tarihte doğduğu sonucu çıkarılabilir. Bilinen hususlar onun Risalet-ün-Nushiyye adlı eserini H.707 (M.1308) yılında yazmış olması ve H.720 (1321) tarihinde vefat etmesidir.Böylece H.638 (M.1240-1241) yılında doğduğu anlaşılan Yunus Emre XIII. yüzyılın ikinci yarısıyla XIV. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır.Bu çağ,Selçukluların sonu ile Osman Gazi devrelerine rastlamaktadır.Yunus Emre'nin şiirlerinde bu tarihlerin doğru olduğunu gösteren ipuçları bulunmakta; şair, çağdaş olarak Mevlana Celaleddin,Ahmet Fakıh,Geyikli Baba ve Seydi Balum'dan bahsetmektedir.

   Yunus Emre Türbesi

Sarıköylü ve Karamanlı  oluşu meselesi hala belli  değildir. Yüzyıllardan beri halk arasında yaşayan inanca göre O, Sivrihisar yakınında Sarıköy'de doğmuş,çiftçilikle meşgul olmuş, Taptuk Emre adlı bir şeyhe intisap etmiş, tekkelerde  yaşamış ve veliliğe erişmiştir. Anadolu'da on ayrı yerde mezarı ( daha doğrusu makamı ) olduğu ileri sürülen Yunus Emre,halk arasındaki inanca ve bazı tarihi kaynaklara göre Sarıköy'de ölmüştür. Orada yatmaktadır. Bugün, Eskisehir-Ankara yolu üzerindeki Sariköy istasyonu yakininda, Yunus Emre'nin türbesi ve bir müze bulunmaktadir.

Yunus Emre, dünya kültür ve medeniyet tarihinde bir merhale olmustur. Kültürümüzün en değerli yapı taşlarındandır. Zira Yunus Emre, sadece yasadigi devrin değil, çagimiz ve gelecek yüzyillarin da ışık kaynağıdır. Allah ve cümle yaradılmışı içine alan sonsuz sevgisinden kaynaklanan fikirleri, dünya üzerinde insanlik var oldukça degerini koruyacaktir. Yunus Emre'nin amaci, sevgi yoluyla dünyada yasayan tüm insanlarin, hem kendileriyle hem evrenle kaynaşmasını sağlamak ve sonsuz yaşamda ebedi hayata doğmalarını sağlamaktır.

Yunus Emre adı, her Türk ve Türk kültürünü tanıyıp seven herkes için bir şeyler ifade eder. Şiirlerinde, her devrin okuyucusu ya da dinleyicisi kendini etkileyecek bir şey bulmuştur. İlk kez Yunus, şiirlerinde büyük ölçüde Türkçe kullanmıştır. Yunus'la birlikte dil, daha renkli, canlı ve halk zevkine uygun bir hale gelmiştir. Gerçi şiirlerinin bir çoğunda, aruz veznini kullanmıştı, fakat en güzel ve tanınmış şiirleri Türkçe hece vezniyle yazılmıştır. Böylece, şiirleri kısa zamanda yayılarak benimsenmiş ve ilahi olarak da söylenerek günümüze dek ulaşmıştır.

YUNUS ve HACI BEKTAŞ

Hacı Bektaşi Veli

O bölge köylerinden birinde,Yunus adında,rençberlikle geçinir,çok fakir bir adam vardı.Bir yıl kıtlık oldu.Yunus'un fakirliği büsbütün arttı.Nihayet birçok keramet ve inayetlerini duyduğu Hacı Bektaş'a gelip yardım etmeyi düşündü.Sığırının üstüne bir miktar alıç (yabani elma) koyup dergaha gitti.Pirin ayağına yüz sürerken hediyesini verdi;bir miktar buğday istedi.Hacı Bektaş ona lütufla muamele ederek,bir kaç gün dergahta misafir etti.Yunus geri dönmek için acele ediyordu.Dervişler Pir'e Yunus'un acelesini anlattılar.O da: "Buğday mı ister,yoksa erenler himmeti mi?" diye haber gönderdi.O buğday istedi.Bunu duyan Hacı Bektaş tekrar haber gönderdi: "İsterse o alıcın her tanesince nefes edeyim!" dedi.Yunus buğdayda ısrar ediyordu.Hacı Bektaş üçüncü defa haber gönderdi: "İsterse her çekirdek sayısınca himmet edeyim" dedi.Yunus yine buğdayda ısrar edince;emretti,buğdayı verdiler.Yunus dergahtan uzaklaştı.Yolda yaptığı kusurun büyüklüğünü anladı.Pişman oldu.Geri dönerek kusurunu itiraf etti.O vakit Hacı Bektaş,onun kilidi Taptuk Emre'ye verildiğini isterse ona gitmesini söyledi. Yunus bu cevabı alır almaz hemen Taptuk dergahına koşarak kendisini YUNUS yapacak manevi eğitimine başladı.

 

Salihli kazası civarında Emre adlı,yetmiş evlik bir köyde.taştan bir türbenin içinde,Taptuk Emre ve çocukları ile torunları yatmaktadır.Türbenin eşiğinde de,bir başka mezar vardır.Bu,Yunus'un bir çok mezarlarından biridir.Yunus Emre kapı eşiğine kendisinin gömülmesini vasiyet etmiş...Şeyhini ziyaret edecekler,kendi mezarını çiğneyerek geçsinler diye.

YUNUS EMRE  VE TASAVVUF

Yunus EMRE, İslam tarihinin  en büyük bilgelerinden olup yaşadığı ve yaşattığı inanç sistemi; Kuran'ın özüne ulaşarak, Tek olan gerçeğin (Allah) sırlarını keşfetme ilmi olan tasavvuf ve Vahdet-i Vücud tur.

Bu inanç sisteminde tek varlık Allah'dır. Allah bütün bilinen ve bilinmeyen alemleri kapsamıştır, tektir, önsüz sonsuzdur, yaratıcıdır. Eşi, benzeri ve zıddı yoktur.Bilinen ve bilinmeyen tüm evren ve alemler onun zatından sıfatlarına tecellisidir.Alemlerdeki tüm oluşlar ise onun isimlerinin tecellisidir. Her bir hareket,iş,oluş(fiil) onun güzel isimlerinden birinin belirişidir.

 

Hak cihana doludur, kimseler Hakkı bilmez

 

           ***

Baştan ayağa değin, Haktır ki seni tutmuş

Haktan ayrı ne vardır, Kalma guman içinde

 

 

Dolayısıyla evrende var saydığımız tüm varlıklar onun varlığının değişik suretlerde tecellileri olup kendi başlarına varlıkları yoktur. Bu çokluğu, ayrı ayrı varlıklar var zannetmenin sebebi ise beş duyudur. Beş duyunun tabiatında olan eksik, kısıtlı algılama kapasitesi, bizi yanıltır ve çoklukta yaşadığımızı var sandırır. Ayrı ayrıymış gibi algılanan bu nesnelerin, ve herşeyin kaynağı Allah'ın esmasının (isimlerinin) manalarıdır. Manaların yoğunlaşmasıyla bu "Efal Alemi" dediğimiz çokluk oluşmuştur. Bir adı da "Şehadet Alemi" olan, ayrı ayrı varlıkların var sanıldığı; gerçekte ise Allah isimlerinin manalarının müşahede edildiği  alemdeki çokluk Tek'in yansıması,belirişidir. Bu izaha tasavvufta Vahdet-i vücud (Varlıkların birliği,tekliği) denir.

Cenab-ı hak varlığını zuhura çıkarmadan evvel gizli bir varlıktı.Bilinmeyen bu varlığa, Gayb-ı Mutlak (Mutlak Görünmezlik),La taayyün (Belirmemişlik),Itlak (Serbestlik),Yalnız vücud, Ümmül Kitap (Kitabın Anası),Mutlak Beyan ve Lahut (Uluhiyet) Alemi de denir.

Çarh-ı felek yoğidi canlarımız var iken
Biz ol vaktin dost idik, Azrâil ağyar iken.

Çalap aşkı candaydı, bu bilişlik andaydı,
Âdem, Havva kandaydı, biz onunla yâr iken.

Ne gök varıdı ne yer, ne zeber vardı ne zir
Konşuyuduk cümlemiz, nûr dağın yaylar iken."

"Aklın ererse sor bana, ben evvelde kandayıdım
Dilerisen deyüverem, ezelî vatandayıdım.

Kâlû belâ söylenmeden, tertip-düzen eylenmeden
Hakk'dan ayrı değil idim, ol ulu dîvândayıdım."


"Bu cihana gelmeden sultan-ı cihandayıdım
Sözü gerçek, hükm-i revan ol hükm-i sultandayıdım."

                        ***

ADEM yaratılmadan can kalıba girmeden

Şeytan lanet olmadan arş idi seyran bana

Sonra Allah bilinmekliğini istemiş ve varlığını üç isimle belirlemiş taayyün ve tecelli ettirmiştir.

1.Ceberut (İlahi Kudret) Alemi: Birinci taayyün,Birinci tecelli,İlk cevher ve Hakikat-ı MUHAMMEDİYE olarak da bilinir.

Yaratıldı MUSTAFA, yüzü gül gönlü safa

Ol kıldı bize vefa, ondandır ihsan bana

Şeriat ehli ırak eremez bu menzile

Ben kuş dilin bilirim, söyler SÜLEYMAN bana

2.Melekut (Melekler) Alemi: İkinci taayyün,İkinci Tecelli,Misal ve Hayal Alemi,Emir ve Tafsil Alemi,Sidre-i Münteha (Sınır Ağacı) ve BERZAH da denir.

3.Şehadet (Şahitlik) ve Mülk Alemi:Üçüncü taayyün,Nasut(İnsanlık),His ve Unsurlar Alemi,Yıldızlar,Felekler (Gökler),Mevalid (Doğumlar) ve Cisimler Alemi diye bilindiği gibi,Arş-ı Azam da bu makamdan sayılır.

Tüm bu oluşlar Kuran'ı Kerimde "Altı günde yaratıldı" ayetiyle beyan edilirken Altı günden maksadın mutasavvıflarca ,gün değil hal'e ait olduğu kabul edilir.Bu haller Allahın insanlara lutfettiği görünmeyen şeylerden altı sıfatıdır: Semi,Basar,İdrak,İrade,Kelam ve Tekvin(İşitme,Görme,Kavrama, İrade,Konuşma ve yaratma). Cenab-ı Hakkın Zatına ait bu sıfatların Ademin kutsal varlığında belirmesi,"İnsan benim sırrımdır" sözünün bir hükmüdür.Varlığın başlangıcı ve son sınırı ise Aşk'tır.O yuzdendir ki sayılan bu alemler Aşkın cezbesiyle pervane haldedir. Cenab-ı Hak varlığını,kudret eliyle zuhura getirmiş ve üç isimle taayyün,tecelli ve tenezzül etmiştir.Buna yaratış sanatı (Cenab-ı hakkın kuvvetinden,kudretine hükmederek cemalini ve celalini eserlerinde yani varlık yüzünde göstermesi), Belirme cilvesi (Aşık olması sonucunda batının zahire çıkıp,alemlerin nurlarının ve olayların bilinmesi) ve Birlik oyunu (Zatından sıfatına tecelli etmesi ile kendi varlığını kendinde zuhura getirip,birlik ve vahdetini ahadiyet(teklik) sırrına meylettirmesi) denir. Bunda zaman ve mekan kaydı yoktur.Ancak "An" vardır.Çünki mutlak zaman içersinde batın(gizli),zahire(görünen) cıkıp farkedildikten sonra,alemlerin nurları (ışıkları) ve ilahi olaylar bilinmiştir.Daha sonra şekil ve renkler görülüp,ayrı ayrı unsurları oluşturacak şekilde birleştiğinde isimler meydana çıkmıştır(Mülk mertebeleri ,Cisimler alemi).Ve böylece zahir alem belli olup mutlak varlık bilinmiştir.

Mani evine daldık, vücuda seyran kıldık

İki cihan seyrini, cümle vücudda bulduk

Yedi gök yedi yeri, dağları denizleri

Cenneti cehennemi, cümle vücudda bulduk

Cebnab-ı Hakkın bu alemi yaratmaktan maksadı bilinmekliğini istemesidir. Ortaya çıkan şeylerin belirişine sebebse Adem(İnsan) 'i dilemektir. Varlığa ilahi sıfatlar,sırrına ise Adem denir. Adem-insan, mevcudattın bir özetidir.

Tevrat ile incili, Furkan ile Zeburu

Bunlardan beyanı cümle vücudda bulduk

Yunusun sözleri hak, cümlemiz dedik saddak

Kanda istersen anda HAK, cümle vücudda bulduk

 

 Büyük mutasavvıflardan Sunullah Gaybi divanında geçen  Keşfül Gıta  kasidesinde ;

"Bir vücuttur cümle eşya, ayni eşyadır Huda,
Hep hüviyettir görünen, yok Huda’dan maada...
"

mısralarıyla ,Evvel ve ahirin izafiliğini, meydana gelen her şeyin ilahi tecelliden ibaret olduğunu anlattığı bu şiirde, Hüviyetin zuhurunu dile getirir ve Zâtına duyduğu aşkla güzelliğini seyretmek isteyen o Tek ve Mutlak olanın zuhura gelme muradıyla, gizli hazinesinin fetholup sırrın keşfedilir hale gelmesi için, Arşı, Kürsiyi, unsurları, nebat, ve hayvanı geçtikten sonra, en kemal haliyle kendini ancak insanda seyrettiğini anlatır.

Cisimler alemi dört ruhdan (aslında tek) oluşmuştur.1-İnsani Ruh,2-Hayvani Ruh,3-Nebati Ruh, 4-Madeni(Cemadi) Ruh. Bu alem cereyan ve deveran üzerine kurulmuştur.Deverandan cereyan,cereyandan ise hayat meydana gelmektedir. Bu bir kanundur.Böylece varlıkların her biri esmanın(isimlerin) mazharı olup,Külli iradenin hükmünü yerine getirmekte ve nefsine yani zannına göre Rabbini bilmektedir. Bu durumlar dunyada ilahi bir duzen,değişmez bir kuraldır.Allahın tezahürü böyle gerektirmekte olup,bütün varlıklar onun kader çizgisi içinde kulluk görevini yerine getirmekle yükümlüdür. Her bir birim varoluş gayesinin gereğini meydana getirmek üzere görevlendirilmiştir. Ve kişi ilm-i ilahide, şu anda hangi hareket üzere ise o biçimde programlanmış olarak vardır. ” Hz.Muhammed(s.a.v).Aslında varlıklar bir bütündür. Fakat parçaları ile karakter taşırlar.Bütün eşya ve varlıklar insanda biraraya gelir. Evrenin başlangıç ve bitiş noktası insandır. Sonsuz varlıkların ayetleri,secdegah ve kıblesi de her an için insandır. Kelime-i tevhid de bu durum bir sır olarak ifade edilmektedir.Cenab-ı Hak : La ilahe illallah diyerek varlığını ve birliğini ortaya koymuş Muhammedün Resulullah demekle de anlam ve maksadı açıklamıştır.Biraz daha açarsak; "La ilahe" demekle sıfatının belirişinden önceki varlığını gizli olan Rablığını açıklamış,"illallah" demekle de varlığı tecelli ettikten sonraki durumu yani yaratılmışlar alemini ifade edilmiştir. Burada eşyadaki varlığı ve ilahi sıfatları ispat edilmekte olup bu da aslının yansıması olan Ceberrut, Melekut ve Mülk alemleridir.Bu alemlerdeki beliriş fanidir fakat bunların aslı bakidir.Kısaca bilinmekliğine sebebtir.Aslında bütün bu bolümlemeler ve izahatlar anlatım içindir.Aslında ayrı gayrı yoktur. "Muhammedün Resulullah" ile de varlığına delil olarak bilinmesi ve tasdik edilmesini istemiştir.Hükmünün icrasının onunla olduğu anlatılmış oluyor.Bu da onun rahmet ve şefaat edici olduğunu müjdeleyerek sanatındaki hikmeti beyan etmiş oluyor.

Zatı ve şahsıyla tanıyamadığımız Allah'ı, tecellileriyle ve sıfatları ile tanırız. Allah'ın zatı sıfatlarla, sıfatlar da varlıklar, hareketler ve olaylarla perdelidir. Varlık perdesini aralayan bir kişi hareketleri, hareketler perdesini geçen sıfatların sırlarını, sıfatlar perdesini aralayan da zatın nurunu görür ve orada erir.

"Kim bildi efalini
 Ol bildi sıfatını

Anda gördü Zatını
Sen seni bil seni

Görünen sıfatındır
Anı gören Zatındır

Gayrı ne hacetindir
Sen seni bil sen seni " 
( Hacı Bayram-ı Veli)

Ayrı ayrı manalar izhar eden varlıkların kendilerine ait bir varlığı olmadığı, varlığın Allah'a ait olduğunu idrak Tevhid, bunu yaşam biçimine dönüştürmek ise Vahdet'tir.

İnsanı Allah'a karşı perdeleyen en büyük şey, onun kendi varlığıdır. Allah, apaçık olan bir gizli ve büsbütün gizli olan bir apaçıktır! Allah'ın zatı sıfatlarda, sıfatlar fiillerde, fiiller varlıklarda ve olaylarda ortaya çıkmaktadır. Allah bütün yarattıklarının her zerresinde her an hazır ve onları sürekli yönlendirmektedir. O "göklerin ve yerlerin nuru" (Kurân-ı Kerim 24/349) olarak her an her yerdedir. O, her an, her yerde tecelli etmektedir.  "O her an yeni bir şe'ndedir." (Kur'ân-ı Kerim 55/29). Her şey her an değişmektedir ve değişim onun kudreti ve iradesinin açılımıdır. Allah bütün evrende, bir taraftan her varlığın en küçük zerresinin içinde, bir taraftan bütün evrende en büyük olayların her anını idare eden bir mutlak varlık halinde bulunmaktadır. Allah ismiyle işaret olunan, sonsuz ve sınırsız bir varlıktır Orijin yapı... Mânâ, enerji ve madde platformlarında değişik isimler alır. Allah kavramı, mânânın bile özünde mütalaa edilmelidir. Bu idrâke, Kelime-i Tevhid ile ulaşılır ve Allah isminin mânâsı rastgele bir şekilde değil, Kur'an'da ifade edildiği gibi anlaşılmalıdır;

"Feeynema tuvellu fesemme vechullah" (Bakara/115) (Her ne yana dönerseniz Allah'ın Vech'i oradadır.) Allah'ın Vech'i yani yüzü, bildiğimiz şekil, suret anlamına gelmemektedir. Zahir göz ile bu yüzü tesbit etmek mümkün değildir. Zira, Allah'ın yüzü Vahid (tek) olan mânâdır. Mânâ ise, beş duyunun ötesinde, basiretle algılanabilir. Basir isminin mânâsı, bireyin kendi Vech'ini görebilmesine vesile olur.

"Hu vel Evvelu vel Ahiru ve'z- Zahiru vel Batın” (Hadid 3)

(Sonsuz bir öncelik ve sonsuz bir gelecek sahibidir, beş duyu ile tesbit edebildiğiniz veya edemediğiniz tüm varlık O'dur)

"Ve nahnu ekrabu ileyhi min habliveriyd"

(Biz O'na (insana) şah damarıdan daha yakınız) "Ve fiy enfisukim efela tubsirun"(Zariyat 21) (Nefislerinizde, hâlâ görmüyor musunuz!)

Allah isminin işaret ettiği mânânın en güzel tarifini, İhlas Suresi yapmaktadır; "De ki, O Allah Ahâd'dır. Allah Samed'dir. Lem yelid ve lem yuled'dir. Ve lem yekun lehu küfüven Ahad'dır." .Yani sonsuz, sınırsız, bölünmesi parçalanması, cüzlere ayrılması mümkün olmayan Tek.. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, ihtiyaçtan beridir. O, ancak Mahlûkatın ihtiyacını karşılar. Doğmamıştır, herhangi bir varlık O'nu doğurmamıştır. O da herhangi bir şeyi doğurmamıştır. Allah'ın benzeri ve misli yoktur, çünkü O; VAHİDÜ'L-AHAD olan varlıktır.

Gelelim Kelime-i Tevhid'in diğer yönlerine; Birinci mânâda "la ilahe" "tanrı yoktur ", ikinci mânâda ise, var olduğunu kabullendiğin varlıklar ancak Allah'ın vücuduyla kâimdir. Ayrı ayrı varlıklar görme. "Ayrı ayrı varlıklar yok, Allah var!.." demektir.

Onsekizbin alemin cümlesi BiR içinde

Kimse yok BiR den ayruk, söylenir BiR içinde

Cümle BiR onu BiRler, cümle ona giderler

Cümle dil onu söyler, her BiR tebdil içinde

            ***

 Her nereye baksam Allahı görürüm”  Hz.Ali(r.a)  ,   “Görmediğim Allaha ibadet etmem  Hz.Ali(r.a)

 "..Ve iz kale rabbiküm lil melaiketi inniy cailun fil ard halife.." (Bakara 30) (Ben yeryüzünde bir halife meydana getireceğim). Halife olan varlık, vasfını ötede bir tanrıdan almamaktadır. Bu idrak, O'nun özünden gelmektedir. Esma-ül Hüsna'nın yoğunlaşması ve zuhura çıkması ile ‘Halife’ adını almıştır. Halifenin müstakil bir varlığı yoktur. Bundan ötürü, aslında mevcut olan tüm özellikler onda mevcuttur. Bu âyeti ve yapılan yorumları Et-Tin Suresindeki bir bölüm âyetle özdeşleştirebiliriz. Şöyle ki; "Lekad halaknel insane fiy ahseni takvim sümme redetnahü esfele safiliyn" (95/4-5) (Biz insanı en güzel biçimde yarattık, sonra onu aşağıların aşağısına indirdik). Esma'nın ilk zuhura çıkışı ile var olan; mükemmel şekilde yaratılan varlık, Ruhu Azam (Muhammedi cevher), diğer adıyla İnsan-ı Kâmil'dir.

Bizim bildiğimiz mânâda, bir suretle var olan ve ‘beşer’ ismini alan insan değildir. Öz Ruh'un, (İnsan-ı Kâmil'in) yoğunlaşmasıyla birimlilik âlemi ve insan meydana gelmiştir. Bilinen anlamdaki insanın, bu Ruhu tüm kemâlâtı ile algılaması, "Halife" adını almasına neden olmuştur.

Bayram özüni bildi
Bileni anda buldu

Bulan ol kendi oldu
Sen seni bil sen seni.
  (Hacı Bayram-ı Veli)

Niyazi Mısri:

Sağı solu gözler idim, DOST yüzün görsem deyu,
Ben taşrada arar idim, ol can içinde CAN imiş!..

Öyle sanırdım, ayrıyem; DOST ayrıdır, ben gayrıyem
Benden görüp işiteni, bildim ol canan imiş!..

derken, benzer ifadeler aşağıdaki satırlarda, Yunus Emre tarafından dile getirilmiştir.

"Her kancaru bakar isem O'ldur gözüme görünen    ve  "Kancaru bakar isem onsuz yer görmezem."

"Cümle yerde Hakk hazır, göz gerektir göresi"

                        ***

"Ey dün ü gün Hakk isteyen, bilmez misin Hakk nerdedir?
Her nerdeysem orda hazır, nere bakarsam ordadır”.

***

"Hakk cihana doludur, kimseler Hakk'ı bilmez
Onu sen senden iste, o senden ayrı kalmaz."

***

"Çün ki gördüm ben Hakk'ımı, Hakk ile olmuşum biliş
Her kancaru baktım ise hep görünendir cümle Hakk”.

***

"Nereye bakarısam dopdolusun
Seni nere koyam benden içeri?"

***

Baştan ayağa değin, Haktır ki seni tutmuş

Haktan ayrı ne vardır, Kalma guman içinde

Konunun anlaşılması için bugünün bilimsel bulgu ve verilerinden de yararlanabiliriz.Şöyleki; Bugün, bilim çevrelerince, Evrenin yapısı ve bununla direkt bağlantılı olarak, Evreni algılayan yorumlayan insan beyninin işleyiş tarzı hakkında bir takım görüşler ortaya atılmaktadır. 1940'lı yıllarda fareler üzerinde bir takım deneyler yapıldı. Farelerin beyninin bir kısmı alındı ve göstereceği tavırlar izlendi. Sonuçta fare, kendisine öğretilen yolu, beyninin bir kısmı alınmadan önceki gibi bulabilmekteydi. Yine görme merkezinin yüzde 98'i alınmış bir kedi, görme fonksiyonunu eskisi gibi yerine getirebilmekteydi. Bu durum, bilimadamlarını şaşırttı. Nörofizikçi Karl Pribram, beynin holografik özellik gösterdiğini düşünerek, bu husustaki çalışmalarına ağırlık verdi. 1960'lı yıllarda hologram prensibi ile ilgili okuduğu bir yazı, kendisinin düşündükleriyle paraleldi. Pribram'a göre, beyin fonksiyonları holografik olarak çalışmaktaydı. Beyinde görüntü yoktu, peki o zaman neyin hologramı oluşmaktaydı. Gerçek olan neydi? Görünen dünya mı, beynin algıladığı dalgalar mı, yoksa bundan da öte bir şey mi? Bugünkü fizik anlayışımıza göre Evren, birbirini kesen pek çok elektromanyetik dalgalardan meydana gelmiştir. Bu tanıma göre, uzayda boşluk yoktur, her yer doluluktur. Ünlü fizikçi David Bohm, atomaltı parçacıklarla ilgili araştırmaları neticesinde Evren'in de dev bir hologram olduğu kanısına vardı. Bohm'un en önemli tesbitlerinden biri, günlük yaşantımızın gerçekte bir holografik görüntü olduğudur. Ona göre Evren, sonsuz ve sınırsız "TEK" bir holografik yapıdır ve parçalardan söz etmek anlamsızdır.

Bilim bu tesbitleri henüz yapmamış iken, Tasavvuf ehli kişilerin çok uzun yıllardan beri, dille getirdiklerini düşündüğümüzde, esasında çok farklı şeyler söylemediklerini görüyoruz. Üstelik, onlar bunu bir hal olarak yaşarlarken, bir kısmı yaşadıkları bu hakikatı dışarıya aksettirmemiş, bazıları ise, içinde bulundukları toplumun anlayış seviyesine uygun, bir tarzda açıklamaya çalışmıştır.

Bu bir acaip haldir bu hale kimse ermez

Alimle davi kılar, Veli değme göz görmez

İlm ile hikmet ile, kimse ermez bu sırra

Bu bir acaib sırdır, ilme kitaba sığmaz

 

Alem ilmi okuyan, dört mezhep sırrın duyan

Aciz kaldı bu yolda, bu aşka el uramaz

Yunus canını terk et, bildiklerini terk et

Fena olmayan suret, şahına vasıl olmaz

                             ***

Unuttum din diyanet, kaldı benden

Bu ne mezheptir, dinden içeri

Dinin terk edenin küfürdür işi

Bu ne küfürdür imandan içeri

Geçer iken Yunus şeş oldu dosta

Ki kaldı kapıda andan içeri

                             ***

Yunus bu cezbe sözlerin cahillere söylemegil

Bilmezmisin cahillerin nice geçer zamanesi

                             ***

Ey sözlerin aslın bilen, gel de bu söz kandan gelir

Söz aslını anlamayan, sanır bu söz benden gelir

Söz karadan aktan değil, yazıp okumaktan değil

Bu yürüyen halktan değil, halık avazından gelir

 

Şimdi biz bir takım bilimsel verilerin ışığı altında, onların bir zamanlar ne demek istediklerini daha iyi anlayabilmekteyiz. Hologram prensibi, tasavvufun anlatmak istediğinin, kısmen de olsa daha iyi anlaşılabilmesini sağlamıştır. Genel anlamda TÜM'ün sahip olduğu bütün özelliklerin boyutsal olarak her birimde nasıl mevcut olabildiğini açıklar. Bu ifade tarzının anlaşılması ile, bizden ayrı, ötelerde olduğu düşünülen Tanrı imajı yıkılarak, gerçek "Allah" kavramı ortaya çıkmaktadır. Bu noktada tasavvuf ile hologramın ne olduğu hakkında kısa bir bilgi verelim, sonra da birleştikleri noktaları tespit etmeye çalışalım.

Tasavvuf, tek bir varlığı ve bir hakikatı tüm boyutları ile inceleyen bir felsefedir diyebiliriz. Bu felsefenin temeli düşünceye dayanır, Düşünme neticesi tespit edilenler ise, bizzat yaşanır. Kur'an'ın ve hadislerin anlaşılabilmesi, tasavvuf erlerinin, verdikleri ipuçlarının çözülebilmesi, değerlendirilebilmesi için, bu felsefenin bilinmesi mutlak olarak zorunludur. Hologram ise, en kısa tanımıyla üç boyutlu görüntü kaydetme yöntemi'dir. Hologram tekniğinin en önemli özelliği, hologram plakasına cisimlerin görüntüsünün değil; o görüntünün elde edilmesi için gerekli bilgilerin kaydedilmesi, dolayısıyla hologram plakasının en küçük parçasının bile, Bütün'ün tüm bilgilerini içerebilecek kapasiteye sahip olmasıdır. Bu tekniği kısaca şu şekilde anlatabiliriz:

Bir lazer kaynağından gelen ışın, yarı geçirgen bir ayna tarafından ikiye ayrılır. Bu ışınlardan biri, hologram plakasına doğrudan ulaşır, öbürü ise görüntülenmek istenen cisme yöneltilir ve oradan yansıyarak hologram plakasına varır. Hologram plakasına doğrudan gelen lazer ışını ile cisimden yansıyarak gelen lazer ışını, bu plaka üzerinde bir girişim modeli oluşturur. Böylece cismin görüntüsü kaydedilmiş olur. Daha sonra, kayıt sırasında kullanılan frekansta ve aynı açıdan yeni bir lazer ışını ile hologram plakası aydınlatılacak olursa, görüntülenen cisim, üç boyutlu olarak odanın içinde canlanır. Plaka, kendisine gelen ışınları tıpkı görüntüsü saptanan cisim gibi yansıtacağı için, görüntü net ve eksiksiz olacaktır. Beyin hücreleri dediğimiz nöronlar da, tek tek birer mini hologram gibidirler ve gelen impalsları frekanslarına ayırarak algılarlar. Her bir hücrenin etkinliği, kendi içinde bir dalga boyu oluşturmaktadır. Bir sürü hücrenin dalga boylarının birbiriyle girişim yapmalarından oluşan holografik model, bizim beş duyuyla algıladığımız görüntüyü ortaya koymaktadır. İnsan beyni de pek çok mini hologramdan oluşmuş büyük bir hologram olarak düşünülebilir. Çünkü beyindeki her hücre, esasında her işlevi yapabilecek yetenek ve kabiliyette var olmuştur. Ancak, kozmik programlanmadan sonradır ki, hücreler özelleşerek kendilerine ait işlevleri meydana getirirler.

Bu açıklayıcı bilgilerden sonra, dini verilerin de ışığı altında beynin nasıl programlandığını düşünelim... Kişinin "Ayan-ı Sabite" denilen, sabitleşmiş ana programını oluşturan yüz yirminci gündeki kozmik ışınlar, meleki tesirler ile yedinci ve dokuzuncu aylarda ve nihayet doğum anında alınan tesirler ile beyin programlanmaktadır. Zaten insan, Allah isimlerinin manalarının bir terkip halinde oluşmasıyla meydana gelmiş bir birim. Ve bu kemalatın genetik verilerle insandan insana nakledilmiş olması dolayısıyla, bu doksan dokuz isim her insanda mevcut. (Bakara 30-31) Ayrıca İnsan, Zat, Sıfat, Esma ve Ef'al boyutlarını özünde bulunduran bir birim. Hologram prensibinin en önemli özelliği, her noktasının bütün cismin görüntüsünü verebilmesidir. Hologramın her noktasına cismin her tarafından ışın dalgaları gelmekte ve orada kaydedilmektedir. Bu nedenle, hologram plakası ne kadar koparılsa, kırılsa bile her parça bütünün bilgisini içinde taşımakta ve gerektiğinde bütünün tam görüntüsünü tek başına vermektedir.

Şimdi, bu verilerle şu sonuçlara ulaşabiliriz: Görüntülenmesi istenen cisimden yansıyarak gelen lazer ışınının hologram plakasına cismin görüntüsünü kaydetmesi gibi, insan beyinleri de, doğum öncesi ve doğum anında, kökeni meleklere dayanan burçlar olarak tabir ettiğimiz sayısız takım yıldızlardan gelen kozmik ışınlarla programlanmış oluyor. Nasıl benzer frekanstaki ışınları plakaya gönderdiğiniz zaman cisim üç boyutlu olarak ortaya çıkıyorsa, Burçlardan ve Güneş sistemindeki planetlerden gelen ışınlar da, o programlanmış olan insan beyinlerini etkilemekte ve kişilerden programları doğrultusunda çeşitli fiillerin, davranışların ve düşüncelerin ortaya çıkmasına neden olmaktadırlar.

Aslında plaka üzerinde görülen üç boyutlu cismin gerçekte bir varlığı yoktur, dalga boylarının oluşturduğu bir modeldir (ya da hayaldir) biz onu var gibi görmekteyiz. Bunun gibi, insan beyni de bu noktada tıpkı bir hologram gibi çalışmaktadır ve biz beş duyumuzun kapasitesi gereğince kendimizi bir birim gibi kabul edip, çevremizde gördüğümüz her şeyin de varolduğunu sanırız. Gerçekte, o hologram plakasındaki görüntünün bir gerçekliği olmadığı gibi, çevremizde görüp var kabul ettiğimiz bir takım şeylerin de bir varlığı yoktur. Fiil diye algılananlar tamamiyle manalardır. Tasavvuf erleri bu anlamda "eşyanın menşe-i"ni düşünmek tevhiddir demiştir. Her mana ise, belli frekanstaki bir dalga boyudur. Böylece beyin holografik olarak evreni algılamaktadır.

Buradan hareketle, makro plandaki Evren de tıpkı beyin hücreleri gibi, kökeni kuantsal enerjiden ibaret bir hologramik yapıdır. Mutlak manadaki Evreni bir an için, hologram plakası gibi düşünün. Sonsuz, sınırsız tek olan Allah, kendindeki manaları seyretmeyi dilemiş ve bu manaları çeşitli şekillerde terkiplendirerek sonsuz sayıda varlıkları meydana getirmiştir. Fakat bu varlıklar, o tek varlığın ilmiyle ve ilminde yoktan var ettiği ilmi suretlerdir. Bu yoktan var ettiği bütün birimler, O'nun ilmiyle, O'nun ilminden ve O'nun varlığından meydana gelmiş olması nedeniyle, o varlıklarda kendi varlığının dışında hiçbir şey mevcut değildir. Tasavvufi anlatımla da olsa evren tek bir ruhtan meydana gelmiştir ve evrende mevcut olan herşey hayatiyetini bu ruhtan alır. Ve bu ruh, aynı zamanda şuurlu bir yapı olması nedeniyle, ilme, iradeye ve kudrete sahiptir. İşte bu evrensel ilim, güç ve irade hologramik bir şekilde Evrenin her katmanındaki her birimin, her noktasında mevcuttur. Bu gerçeğe ermişlerin, "Zerre küllün aynasıdır" şeklinde anlatmaya çalıştığı konu, mutlak bir iradenin yanında bir de irade-i cüz'iyenin var oluşu şeklinde anlaşılmıştır.

Sizin vücudunuzun her zerresinde o kozmik güç, ilim ve irade aynı orijinal yapısıyla mevcut bulunmaktadır. Ve siz bir şeylerin olmasını istediğiniz zaman, ötelerdeki bir varlıktan talep etmiyorsunuz, kendi varlığınızdakinden, Öz'ünüzden istiyorsunuz. Yani Öz'ünüzde mevcut olan Allah ilmi, kendi dilemesiyle ve kendi kudretiyle isteğinizi açığa çıkarıyor. Holografik yapının önemli bir diğer özelliği ise, zaman ve mekan kavramları olmaksızın, geçmiş, şimdi ve gelecek diye bildiğimiz her şeyi yani tüm bilgileri bir arada bulundurmasıdır. Zaman, mekan, geçmiş, gelecek diye algılananların hepsinin algılayanın kapasitesinden kaynaklanan göreceli değerler olduğu, bir kez de hologram prensibi ile destek görmüştür. Tüm'ün bilgisi, her zerrede özü itibariyle mevcuttur ancak: zerrenin de o tüm bilgiyi değerlendirebilmesi, mevcut kapasiteyi kullanabildiği ya da açığa çıkartabildiği orandadır. Levh-i Mahfuz, "kesreti" yani çokluk kavramlarını meydana getiren Esma Terkiplerinin "kaza ve hüküm", bilgi ve bilinç boyutudur. Allah ilmindeki "hüküm ve takdirin" fiiller alemine yansımasıdır.

Bu platformda her şey bilgi olarak, tasarım olarak tüm varoluş gerekçesiyle mevcuttur. Burada zaman ve mekan kavramı olmaksızın ezelden ebede kadar her şey bilgi olarak mevcuttur. İşte bu Levh-i Mahfuz alemlerin aynasıdır ve evrenin geni hükmündedir. Evrende ve onun boyutsal tüm katmanlarında meydana gelmiş olan tüm varlıklar, Levh-i Mahfuz diye bilinen bir üst boyutun tafsiliyle meydana gelmişlerdir. Burada mevcut olan her birim, galaksiler, burçlar, güneşler, planetler ve dünya üzerindeki her şey varlığını Allah'ın varlığı ile vardır. Ve her biri kendi boyutunun algılayıcısına göre vardır. Gerçekte var olan, sadece ve sadece tek'tir, varlık Vahidül Ahad olan Allah'dır. Evrende mevcut olan bu mana suretlerinin hepsinin de tek'in tüm özelliklerini içermesi ve müstakil bir varlıklarının, mevcudiyetlerinin olmaması ve Allah her zerrede zatıyla, sıfatlarıyla ve esmasıyla mevcut olduğu içindir ki, evren de holografik özellik göstermektedir. Bunu tespit eden ermişler de "Alemlerin aslı hayaldir" diyerek bu gerçekliğe temas etmişlerdir. (Bu yazıda Hologram ile ilgili bilgiler, Michael Tablot’un Holografik Evren isimli kitabı ile Bilim ve Teknik dergisinden alınmıştır.)

Bu arada bir günlük gazetemizin yazarından (Türker Alkan)konuyla ilgili olduğu için alıntı yapmak istiyorum. " Kuantum fiziği atomaltı parçacıkların incelendiği bir alan. Son yıllarda bu alanda yapılan çalışmalar şaşırtıcı sonuçlar veriyor. Evrene bakışımızı kökünden değiştirecek önermelerle karşılaşıyoruz. Bildiğiniz gibi dört boyutlu bir dünyada yaşıyoruz. En, boy, yükseklik ve zaman. Olayın çarpıcı niteliğini göstermek için şöyle düşünebiliriz: Sadece iki boyutun bulunduğu ve zamanın olmadığı bir dünyada yaşayanlara üçüncü boyutu ve zamanı nasıl anlatabilirdik? İki boyutlu dünyanın insanları ne kadar 'Olmaz öyle şey' diyecekse şimdi biz de benzer bir şaşkınlık içindeyiz. Bitmedi. Kuantum fizikçilerine göre evrende 11 boyut varmış! Daha 'zaman' kavramının 'boyut' olarak ne anlama geldiğini kavrayamadan yeni boyutlarla nasıl baş edeceğiz, bilmiyorum.Kuantum fizikçilerine göre bir cisim aynı anda birden fazla yerde bulunabiliyor. Hayır, iki veya üç değil, tam 3 bin yerde bulunabiliyor! Evreni sağduyularımızla algılamanın getirdiği sınırlamaları düşünmemiz gerekiyor. Daha çarpıcı iddiaları var kuantumcuların. En şaşırtıcı önermelerden birisi, insan düşüncesiyle maddelerin etkilenebileceği, biçimlenebileceği önermesidir. Japonya'da yapılan bir araştırmada, iyi ya da kötü sözlere muhatap olan su moleküllerinin, söylenenlere paralel olarak, güzel veya çirkin biçimler aldığı görüldü. İnsanın düşüncesiyle evrenler yaratacağını, paralel evrenler olabileceğini ileri sürenler bile var. Teolojik bakımdan da önem taşıyan bir iddiaya göre ise tüm evren bir tek varlıktır! Tek bir zihindir. Bu görüşe göre 'başkasının zihnini okumak' anlamında 'telepati' yoktur. Çünkü insan zihni zaten ortaklaşa bir zihnin parçasıdır. Evrende olup bitenleri bilmektedir! İlginç buluşlardan birisi, bilim adamları tarafından gözlenen elektronların, gözlenmeyen elektronlardan farklı davrandıklarıdır. Elektronlar sanki gözlendiklerini biliyormuş gibi hareket ediyorlar! Bir atomaltı parçacığını ikiye ayırıp evrenin iki ucuna yerleştirsek, iddiaya göre, bu iki parçacık sanki ayrılmamışlar gibi, aynı hareketleri yapacaktır. Çünkü evreni oluşturan mesafe görünüşten ibarettir. Ve tabii zaman izafidir, zaman içinde seyahat mümkündür. Bunları söyleyenler rastgele kişiler olsa güler geçersiniz. Ama karşımızdakiler dünyanın en saygın bilim adamlarıdır. Kuantum fiziğinin düşündürdüğü birkaç nokta önemli. Birincisi, evrenin 'birliği' fikri ki bizi Doğu felsefesinin binlerce yıl önce söylediği düşüncelere geri götürmektedir. İkincisi, geleneksel 'materyalist' düşünceye karşı, 'idealizmin' destek bulduğu bir evreni betimlemektedir. Ki kimse fizikten böyle bir sonuç beklemezdi"

 

Aşk ile ister idik yine bulduk ol canı

Gömlek edinmiş giyer suret ile bu teni

                             **

Yunus imdi sen senden, ayrı değilsin candan

Sen sende bulmaz isen, nerde bulasın anı

 

Alemdeki varlıkların oluşumu her an devam etmektedir. Allah katında zamanın ve mekânın bir anlamı yoktur; Tek bir an vardır ve o an devr-i daim ederek, Allah'ın kudret ve iradesine göre şekillenmektedir. Başlangıç ve bitiş zamanı aynıdır. Oluşlar noktanın sürekli deveranıdır. Var oluş konusunda üç durum söz konusudur; Birincisi mutlak varlıktır. “Var olmak” kendisidir. Onun yüce zati sıfatıdır. İkincisi mutlak yokluktur. Sadece mutlak varlığın bilinmesi için mefhum olarak ortaya çıkarılmış durumdur. Yoktur. Üçüncüsü mümkünattır yani mevcudattır. Varlık verilenlerdir ki; var olabilirde, var olmayabilirde. Bu mevcudatın varlığı, kendinden menkul değil, varlığını verene aittir.Bu mevcudatın iki yönü söz konusudur. Birincisi varlıktan gelen ve ona ait olan varlık yönüdür. ikincisi ise varlığı kendinden olmamakla kendisine ait olan hiçlik - yokluk - çirkinlik - ayıp - terslik yönüdür. Bu mevcudatın benzeri, eşi, dengi veya zıddı olur. İlim şehrinin tanıtımı burdadır.Yokluğun ortaya çıkarılması, varlığın bilinmesi içindir. Çünkü bu boyutta (mevcudat içinde) her anlam karşıtı ile bilinir. Tasavvufta nokta, ahadiyete işaret eder. Vahidiyetin batını AHADİYET, zahiri RAHMANİYET'tirNe dün vardır ne de yarın! Evren her an oluş halindedir. "O her an yeni bir şe'ndedir" (Kur'ân-ı Kerim 55/29).

Varlıkların özünde Allah olunca, tabiatta iyi-kötü, hayır-şer olamayacağı gibi, ölüm diye bir şey de yoktur. Var olmak ve yok olmak aslında bir değişimdir. Varlık ve yokluk da bize göredir. Gerçek anlamda ölüm yoktur.

Koğıl ölüm endişesin, Aşıklar ölmez bakidir

Ölüm aşıkın nesidir cun nur-u ilahidir

Ölümden ne korkarsın çünkü hakka yararsın

Bil ki ebedi varsın, Ölmek fasid işidir

***

Kal u bela denmeden, Kadimde bile idik

Biz bir uçar kuş idik , vücut can budağıdır

Yunus beşaret sana, gel derler dosttan yana

Ol kimseye ol ana KULLUN YERCİ (Herşey döner -Haktan gelen hakka dönecektir-) aslıdır

Bütün oluşların temelinde Allah vardır; bize bizden yakın olması, yaptığımız her şeyi bilmesi bundandır. Bizim her şeyi kendimiz yapıyormuşuz gibi, başka varlıkların başka şeyler yapıyormuş gibi görünmeleri sadece bir hayaldir. Aslında herşeyi yapan Allah'tır; Kur'ân'da Hz. Muhammed(S.A.V)  'e "Attığın zaman sen atmadın, lâkin Allah attı." (22/17) ifadesi vardır. Burada da sûreten Hz. Peygamberin attığı, ama gerçekte işi yapanın Allah olduğu ifade edilmektedir.

Tasavvuf'da ; yaratılmış olan herşey  insan içindir. Mutasavvıflar, evrenlerin yaratılışını sadece Allah'ın var olup hiç bir şeyin olmadığı "lâ taayyün" devresinden (Hz Ali “Sadece Allah vardı başka hiçbir şey yoktu"), evrenlerin kademe kademe yaratılıp insaniyet mertebesine gelinceye kadarki evrelere kadar incelerler. İnsanın yaratılmasına kadar evrende çeşitli tabiî olaylar olmuş, birçok canlı türleri gelmiş geçmiş ve tam insanın yaşayabileceği bir ortam oluşturulduktan sonra Hz. Âdem yaratılmıştır. Hz. Muhammed(S.A.V)  'in bedenen gelişi de gene insanların belli bir olgunluk düzeyinden sonradır. İnsandan önceki varlık evrenin gayesi, insanın özünü taşıyacak olan bir bedenin hazırlanması idi.  İnsanlığın gayesi olan bu İnsan-ı Kamil ( Yani Hakk'ın Zahir yönünün aldığı isim ) beden peygamberimiz  Hz. Muhammed  (S.A.V)  dir. İnsanın yaratılmasına gelince, bu hem ilk insanın hem de daha sonraki tek tek her insanın yaratılmasında önemli bir konudur. Evrenler için yer küresi (arz), onun içinde maden-bitki-hayvan üçlüsü diğerlerine göre ayrılmıştır. "Asıl"dan madenler, madenlerden bitkiler, bitkilerden hayvanlar seçilerek geliştirilmiştir ("ıstıfa"). Hayvanlar içinde birçok grup vardır ve insan da ayrı bir varlık katmanı olarak bunlardan seçilip yaratılmıştır. Bu, ilk yaratılmış insan olan Âdem'de böyle olduğu gibi, şimdi yaratılmakta olan her insanda da böyledir.("Hiçbir şeyden haberi olmayan cansızlardan gelişip boy atan bitkiye, bitkiden yaşayış, derde uğrayış varlığına, sonra da güzelim akıl,fikir, ayırt ediş varlığına geldin" Hz.Mevlana). Yeryüzündeki insan, "Allah'ın halifesi" olarak yaratılmıştır (Kur'ân-ı Kerim 2/30). Allah'ın halifesi demek, onun iradesiyle onun çok şanlı ve hayırlı yaratmalarına onu temsilen vesile olmak demektir ki bu yetkinin doğru kullanılıp kullanılmaması melekleri bile endişeye sevketmiştir. Ama Allah, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim"  diyerek insanın önemini göstermiştir. Varlık evreninin gayesinin insanı yaratmak olduğunu Yüce Allah,peygamberimiz vasıtasıyla bir Hadis-i Kutsi ile bildirmiştir.”Ben gizli bir hazine idim,bilinmek istedim. Sevdim   ve bütün cevherlerimi bu alemlere saçtım.(Ademi yarattım)” .Bu hadisle Allah tüm evren ve alemleri bilinmek için yarattığını ifade etmektedir. Bu sözle varoluş şekli açıklanırken, gizli olanın evrensellik ve adem adı altında zahir olduğu da anlatılmaktadır. Evren yaratıldıktan sonra ise sıra kendisini bilebilecek özellikte bir varlığın yaratılmasındaydı. Sıradan  bir varlık onu bilemeyeceğine göre ,Bu çok üstün bir varlık olmalıydı.Ve kendi özelliklerini taşıyan (Yeryüzündeki halifesi) bir varlık olarak insanı yarattı (“İnnallahe halake Ademe ala suretihi” – Allah Ademi kendi suretinde yarattı.) Tabii buradaki insan ile Insan-ı Kamil kastedilmektedir. Kişiliği yönü ile İnsan-ı Kâmil, hayatiyeti ile Ruhu Azam adını alan bu muhteşem varlık, Hazreti Muhammed(sav)’in hakikatidir. O zat, genel anlamda Rasullerinin tümünü temsil eder. O zat, tüm rasullerin temsil ettiği yüce değerlerin en üst seviyede kendisinde toplandığı, insan için zirve olan ve insanın yaratılış GAYESİNİ temsil eden bir büyük yaratılıştır. Onun hakikati, tam manası ile, “Allah için” olan, Allahtan ve Allahın olan bir Gaye ve Ruh-Rasuldür.

 

   Canım kurban olsun senin yoluna

   Adı güzel kendi güzel Muhammed

   Şefaat eyle bu kemter kuluna

   Adı güzel kendi güzel Muhammed

 

  

 Dört caryar anun gökçek yaridur

 Anı seven günahlardan beridur

 On sekiz bin alemin sultanıdur

 Adı güzel kendi güzel Muhammed

 

 

Aşık Yunus nider dünyayı sensiz

Sen hak Peygambersin şeksiz şüphesiz

Sana uymayanlar gider imansız

Adı güzel kendi güzel Muhammed

 

 

Hak yarattı alemi,aşkına Muhammed'in
Ay ü günü yarattı,şevkine Muhammed'in
Ol! dedi oldu alem,yazıldı levh ü kalem
Okundu hatm-i kelam,şanına Muhammed'in

 

Ferişteler geldiler,saf saf olup durdular
Beş vakt namaz kıldılar,aşkına Muhammed'in
Havada uçan kuşlar,yaşarıp dağ ü taşlar
Yemiş verir ağaçlar,aşkına Muhammed'in

 

 

İmansızlar geldiler,andan iman aldılar
Beş vakt namaz kıldılar,aşkına Muhammed'in
Yunus kim ede methi,över Kur'an ayeti
An! vergil salavatı,aşkına Muhammed'in

 

Tüm rasullerin özelliği, onda toplanan özelliklerden birinin temsili ve ifadesidir. O zulümsüz, bütün bir nur ve mana olan asli gayedir. O, tüm mevcudatın Rasulü, sebebi, mevcudatın ve mevcudatın bir özü olan ademin yaratılış gayesidir. O, güzelin mazharı ve “Allah için” olan SEVGİLİDİR. Allah ona, “seni yaratmasaydım eflaki yaratmazdım” demiştir. Et-Tin Sûresinde, “Ahsen-i Takvim” olarak belirtilen O’dur. Yeryüzü İnsan-ı Kâmilleri ise, O’nun vekilleridir. Ve insanlara bu ozelliğe erişme yeteneği verilmiştir. Tasavvufi eğitim işte bu yeteneği geliştirerek talipleri,kendi yetenekleri ölçüsünde İnsan-ı Kamil yapma eğitimidir.

Böylece bütün evrenin, Allah isimlerinin manaları olduğunu anlayan bir mutasavvıf için, cana yönelerek Allah'ı kendi içinde bulmak, en doğru yoldur.Yunus,

"İstediğimi buldum eşkere can içinde
Taşra isteyen kendi, kendi nihân içinde."

diye başlayan şiirinde, özümüzde  Allah'ın bulunduğunu şöyle ifade ediyor:

"Sayrı olmuş iniler, Kur'ân ününü dinler
Kur'ân okuyan kendi, kendi Kur'ân içinde.

Baştan ayağa değin Hakk'tır ki seni tutmuş
Hakk'tan ayrı ne vardır, kalma gümân içinde


Girdim gönül şehrine, daldım onun bahrına
Aşk ile gider iken iz buldum cân içinde."

İnsanın kendi benliğindeki Allah'a ulaşabilmesi için kendi benliğinde "seyretmesi" gerekir. Bu, çok güzel bir yoldur . İnsana da şah damarından daha yakın, ruhunun, canının içindedir.


"İstemegil Hakk'ı ırak, gönüldedir Hakk'a durak
Sen senliği elden bırak, tenden içeri candadır."   

"Yunus sen diler isen, dostu görem der isen
Aynadır görenlere ol gönüller içinde."

Yunus Emre, gizli ve örtülü olanın Allah değil insan olduğunu şöyle ifade ediyor:

"Yunus'tur eşkere nihan, Hakk doludur iki cihan
Gelsin beri dosta giden; hûr-u kusur Burak nedir?"

"Bende baktım bende gördüm benim ile bir olanı
Sûretime cân olanı kimdurur (ben) bildim ahi.
...
İsteyüben bulımazam, ol benisem ya ben hani
Seçmedin ondan beni, bir kezden ol oldum ahi.
...
Ma'şuk bizimledir bile, ayrı değil kıldan kıla
Irak sefer bizden kala, dostu yakın buldum ahi.

Nitekim ben beni buldum, bu oldu kim Hakk'ı buldum
Korkum onu buluncaydı, korkudan kurtuldum ahi.
...
Yunus kim öldürür seni, veren alır gene cânı
Bu canlara hükm'edenin, kim idiğim bildim ahi"

Kişinin gönlünde HAK'kı görebilmesi için cezbe, muhabbet, sırr-ı ilahi denen üç ilke vardır. Bunlardan birincisi bütün varlıklardan yüz çevirip Allah a yönelme, İkincisi Allah'dan başka bir varlığı sevmeme, Allah ın ancak sevgiyle bilinebileceğine inanmaktır. Üçüncüsü de Allah gerçeği sırrına varmadır. Bunun da üç kuralı vardır.

a) Bütün eylemleri yok sayarak yalnız Allah ı düşünmek, bütün eylemlerde Allah dan başka bir varlık olmadığına inanmak.

b) Bütün niteliklerin Allah dan geldiğini kavramak, Allah dışında bir niteliğin bulunamayacağı kanısına ulaşmak.

c) Allah özünden başka bir öz bulunmadığı sonucuna vararak kendi varlığının yokluk olduğunu bilmek.

Benim canım uyanıktır dost yüzüne bakan benem

Hem denize karışmağa ırmak olup akan benem

                       ***

Ben hazrete tutum yüzüm ol aşk eri açtı gözüm

Gösterdi bana kendozum ayet-i kul denen benem

                       ***

Şah didarın gördüm ayan hiç gumansuz belli beyan

Kafir ola inanmayan ol didara bakan benem

                       ***

Bu cümle canda oynayan damarlarımda kaynayan

Kulli dillerde söyleyen kulli dili diyen benem

 

 

 Yunus, evrenle kaynaşmıştır, her nereye baksa orada Hak'kı müşahade eder. Orada son derece dinamik, canlı, sürekli bir oluş vardır. O oluşa katılma, Allah'ın tecellilerini bir başka gözle görmektir.Evrende asıl olan aşktır, sevgidir. Aşkın kaynağı Allah katındadır ve oradan bir parça aşk bütün evrenlere yayılmıştır.  Allah'ın oluşu idare eden sevgisi bütün varlık ve olaylarının en içine, onu karakterize edecek şekilde yerleşmiştir. Varlıkların ve olayların gerçek anlamına, oradan evrenin anlamına ve Allah gerçeğine ulaşmak için, her şeyin özüne doğru gidilmelidir. "Fenâ mertebesi"ne ulaşan mutasavvıf, ancak o mertebede kendisini Allah'ın halifesi gibi görüp bütün oluşa, Allah'ın bu evren ve evrendeki varlıklara çizdiği boyutlar içerisinde, ama bütün zaman ve mekânlarda, bütün varlık katmanlarında ve hallerinde katılır. Nihayet , "sonun başlangıçla birleştiği safha" ya geçilir.

"Beli" kavlin dedik evvelki demde

Henuz bir demdir, ol vakt u bu saat

                             **

O Makam zaman  ve mekanın olmadığı hiçlik , yokluk makamıdır ki ,orada sadece Allah vardır.

Benden benliğim gitti hep mülkümü dost yuttu

La-mekana kavm oldum mekanım yağma olsun

Anlaşılır ki bilinen tüm mekan ve zamanlar izafi ve zan imiş sadece tek bir "An" varmış.

 Sadece Allah vardı başka hiçbir şey yoktu işte bu an da o andır  Hz Ali.

BEN YÜRÜREM YANE YANE

Ben yürürem yane yane, Aşk boyadi beni kane
Ne akilem ne Divane, Gel gör beni aşk neyledi
Gah eserem yeller gibi, Gah tozaram yollar gibi
Gah akaram seller gibi, gel gör beni aşk neyledi
*** ***
Akan sulayın çağlaram, Dertli cigerem dağlaram
Şeyhim anuban ağlaram, gel gör beni aşk neyledi
Ya elim al kaldır beni, ya vaslına erdir beni
Çok ağladım güldür beni, gel gör beni aşk neyledi
*** ***
Mecnun oluban yürürem, ol yari düşte görürem
Uyanıp melul oluram, gel gör beni aşk neyledi
Miskin Yunus biçareyem, baştan aşağı yareyem
Dost ilinden avareyem, gel gör beni aşk neyledi
*** ***
Akıl : Akıllı
Divane : Deli, Meczup
Melül : Elem



SEVELİM SEVİLELİM

Hak cihana doludur, kimseler Hakkı bilmez
Onu sen senden iste, o senden ayrı olmaz
Dünyaya gelen geçer, bir bir şerbetin içer
Bu bir köprüdür geçer, Cahiller onu bilmez
*** ***
Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz
Yunus sözün anlar isen, mani'sini dinler isen
Sana iyi dirlik gerek, bunda kimseler kalmaz
*** ***
Mani : Anlam



GÖNÜLLER YAPMAYA GELDiM

Benim bunda kararım yok, bunda gitmeye geldim
Bezirganım mataım çok, alana satmağa geldim.
Ben gelmedim da'vi için benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim
*** ***
Dost eşruğu deliliğim, aşıklar bilir neliğim
Devşuruben ikiliğim, birliğe bitmeye geldim
Yunus Emre aşık olmuş, ma'şuka derdinden olmuş
Gerçek erin kapısında ömrüm harcamaya geldim
*** ***
bezirgan: Tüccar
mata : Mal,erzak
dav'i : Dava peşinde koşmak,kavga,dava.
sev'i : Sevgi
eşruk : Sarhoşluk
devşuruben : Kaldırıp
bitmek : Kavuşmak
maşuk : Allah (aşık olunan)



DİLSİZLER HABERİN

Dilsizler haberin kulaksız dinleyesi
Dilsiz kulaksız sözü, can gerek anlayaşı
Dinlemeden anladık, anlamadan eyledik
Gerçek erin bu yolda yokluktur sermayesi
*** ***
Biz sevdik aşık olduk, sevildik maşuk olduk
Her dem yeni dirlikte, bizden kim usanası
Miskin Yunus ol veli, yerde gökte dopdolu
Her taş altında gizli, bin imran oğlu MUSİ
*** ***
di�rlik: Hayat
imran oğlu MUSİ : MUSA peygamber



AŞK KİTABIN OKURUZ

Söylememek harcısı, söylemeğin hasıdır
Söylemeğin harcısı, gönüllerin pasıdır
Cümle yaratılmışa bir göz ile bakmayan
Halka müderris ise, hakikatte asidir
*** ***
Şeriat haberini şerh ile eydem işit
Şeriat bir gemidir, hakikat deryasıdır
Ol geminin tahtası her nice muhkem ise
Deniz mevci kat olsa, tahta uşanasıdır
*** ***
Bundan içeri haber işit, eydeyin ey yar
Hakikatin kafiri, şer'in evliyasıdır
Biz talib-i ilimleriz, aşk kitabın okuruz
Calap müderris bize, aşk hod medresedir
*** ***
Harcısı : Uygunu
Has : Güzel
Şeriat : Kuranın Dışsal, açık anlamı
Şerh : Açıklama
Eydem : Söyleyim
Hakikat : Kuranın gizli anlamlarının bilindiği makam
Muhkem : Kuvvetli
Mevc : Dalga
Kat : Kesme
Uşanmak : Kırılmak
Kafir : İnkar eden, gerçeği örten
Şer'in : Şeriatın
Evliya : Hak dostu,Hakiki dindar
Talib-i ilim : İlim öğrenen
Hod : Kendi, zaten



NİCE BESLEYESİN

Nice bir besleyesin, bu kadd ile kameti
Düştün dünya zevkine unuttun kıyameti
Dürüs, kazan, ye yedir, bir gönül ele getir
Yüz KABEden yiğrektir, bir gönül ziyareti
*** ***
Uslu değil delidir Halka Salusluk satan
Nefsin müslüman etsin var ise kerameti
Yunus imdi sen dahi, gerçeklerden olagör
Gerçek erenler imiş, cümlenin ziyareti
*** ***
Kadd : Boy,pos
Kamet : Boy
Dürüs : Toplayıp biraraya getirme
Yiğrek : Daha iyi
Salusluk: Hilekarlık
Keramet : Olağanüstü işler, haller



BU BİR ACAİB HALDİR

Bu bir acaip haldir bu hale kimse ermez
Alimle davi kılar, Veli değme göz görmez
İlm ile hikmet ile, kimse ermez bu sırra
Bu bir acaib sırdır, ilme kitaba sığmaz
*** ***
Alem ilmi okuyan, dört mezhep sırrın duyan
Aciz kaldı bu yolda, bu aşka el uramaz
Yunus canını terk et, bildiklerini terk et
Fena olmayan suret, şahına vasıl olmaz
*** ***
Davi : Savunulan sey
Veli : Amma lakin
Fena : Benliği terkedip yokluk halinde olma



AŞK MAKAMI

Aşk makamı al� ır, aşk kadim ezelidir
Aşk sözünü söyleyen, cümle kudret dilidir
Diyen o, işiten o, gösteren o
Her sözü söyleyen o, suret can menzilidir
*** ***
Suret söz kanda buldu, söz sahibi kaçan oldu
Surete kendi geldi, dil hikmetin yoludur
Bu bizim işretimiz, oldur bu lezzetimiz
İçip esridiğimiz, aşk şerbeti gölüdür
Yunus sözünde yalan, görmedi mumin olan
Ömrün zülmete salan, marifet yoksuludur
*** ***
Ali : Yüksek,yüce
Menzil : Ulaşılacak yer
İşret : Eğlence
Eşrimek: Sarhoş olmak
Zülmet : Karanlık
Marifet: Tasavvufta üstün bir makam



HAK BİR GÖNÜL VERDİ

Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur
Bir dem gelir şadan olur, bir dem gelir giryan olur
Bir dem gelir söyleyemez, bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem cehalette kalır, nesne bilmez nadan olur
*** ***
Bir dem dev olur ya peri, viraneler olur yeri
Bir dem uçar BELKIS ile sultan-ı ins u can olur
Bir dem varır mescitlere, yüz sürer anda yerlere
Bir dem varır deyre girer, incil okur ruhban olur
*** ***
Bir dem gelir İSA gibi ölmüşleri diri kılar
Bir dem girer kibr evine, Firavn ile Haman olur
Bir dem döner CEBRAİLE rahmet saçar her mahfile
Bir dem gelir gümrah olur, miskin Yunus hayran olur
*** ***
Hayran : Şaşkın
Şadan : Sevinçli
Giryan : Ağlayan
Beşaret: Mujdelenmek
Şerh : Açıklama
Nadan : Cahil
Deyr : Kilise
Ruhban : Rahip
Mahfil : Toplantı yeri
Gümrah : Sapmış



AŞKIN ALDIN BENDEN BENİ

Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü, bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum bana seni gerek seni
*** ***
Aşkın aşıklar öldürür,Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur,bana seni gerek seni
Aşkın şarabından içem,Mecnun olup yola düşem
Sensin dün ü gün endişem, Bana seni gerek seni
*** ***
Sufilere sohbet gerek, Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek, bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler, külüm göğe savuralar
Toprağım anda çağırır, bana seni gerek seni
*** ***
Cennet dedikleri ne ki, bir kaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları, bana seni gerek seni
Yunus-durur benim adım, gün geçtikce artar ödüm
İki cihanda maksudum, bana seni gerek seni
*** ***
Tecelli: Allah eserlerinin mevcut olanda görünmesi
Sufi : Derviş
Maksud : Amaç



BİR KEZ GÖNÜL YIKTIN İSE

Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmişiki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
*** ***
Yol odur ki, doğru vara
Göz odur ki, Hakkı göre
Er odur ki alçak dura
Yüceden bakan göz değil



İLİM İLİM BİLMEKTİR

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır
Okumaktan mani ne, kişi Hakkı bilmektir
Çün okudun bilemedin, ha bir kuru emektir
*** ***
Okudum bildim deme, çok taat kıldım deme
Eri hak bilmez isen, abes yere yelmektir
Dört kitabın manisi, bellidir bir elif te
Sen elif dersin hoca, manisi ne demektir
*** ***
Yunus der ki Ey hoca
Gerekse var bin Hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir
*** ***
Taat : İbadet
Abes : Boş yere, boşuna
Yelmek : Ardından gitmek
Manisi : Anlamı



EY BENİ AYIPLAYAN

Ey beni ayıplayan, gel beni aşktan kurtar
Elinden gelmez ise, söyleme fasid haber
Hiç kimsene kendinden, halden hale gelmedi
Cümlemizin halini, maşuk eder mukarrer
*** ***
Aşıkların her hali, Maşuk katında biter
Sözün var ona söyle, benim elimde ne var
Her kim aşk kadehinden,içti ise bir cura
Ona ne yad ne biliş, ona nesrik ne humar
*** ***
Dost yüzünden nikabı, her kim giderdi ise
Hicap kalmadı ona, ayruk ne hayr u ne şer
Şeriat edebinden korkaram söylemeye
Yokise eydeyidim daha ayrıksı haber
Dost kılıçından Yunus ölürse gam değil
Dost göğünden uyanan, Maşuk burcundan doğar
*** ***
Fasid : Bozucu, fesat
Mukarrer : Kararlaştırılmış
Cur'a : Yudum
Yad : Yabancı
Biliş : Tanıdık
Humar : İçkinin verdiği başağrısı
Nesrik : Sarhoş
Ayrıksı : Aykırı
Nikap : Perde, yüz örtüsü



HABER EYLEN AŞIKLARA

Haber eylen aşıklara, Aşka gönül veren benem
Aşk bahrisi oluban denizlere dalan benem
Gördüm göğün meleklerin, her biri bir işteymis
Hak Calabın zikrin eden İNCİL benem KURAN benem
*** ***
Gördüm diyen değil, gören
Bildim diyen değil, bilen
Bilen O'dur, gösteren O,
Aşka esir olan benem
*** ***
Deli oldum adım Yunus
Aşk oldu bana kılavuz
Hazrete değin yalınız
Yüz sürüyü varan benem



BU ZAMANDA MÜSLÜMANLAR

Müslümanlar zamane yatlı oldu
Helal yenmez, haram kıymetli oldu
Fakirler miskinlikten çekti elin
Gönüller yıkıben heybetli oldu
*** ***
Peygamber yerine geçen hocalar
Bu halkın başına zahmetli oldu
Yunus gel aşık isen tevbe eyle
Nasuh'a tevbe ucu kutlu oldu
*** ***
Nasuh tevbesi : Bir daha bozmamak üzere edilen tevbe



AŞIKLAR ÖLMEZ

Ya rab bu ne derttir derman bulunmaz
Benim garip gönlüm aşktan usanmaz
Aşık ki cana kaldı aşık olmaz
Canın terketmeyen, ma'şukun bulmaz
*** ***
Aşk pazarıdır bu canlar satılır
Satarım canımı kimseler almaz
Aşık, bir kişidir, Bu dünya malın
Ahiret korkusun bir pula saymaz
*** ***
Bu dünya ol ahiretten içeri
Aşıkın yeri var kimseler bilmez
Yunus öldü diye sela verirler
Ölen hayvan imiş, AŞIKLAR ÖLMEZ
*** ***

GÖNÜL CALABIN TAHTI

Miskinlikte buldular, kimde erlik var ise
Merdivenden ittiler, yüksekten bakar ise
Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar
Dış yüzüne o sızar içinde ne var ise
*** ***
Ak sakallı pir hoca, bilemez hali nice
Emek vermesin hacca, bir gönül yıkar ise
Sağır işitmez sözü, gece sanar gündüzü
Kördür münkirin gözü, alem münevver ise
*** ***
Gönül Calabın tahtı, CALAP gönüle baktı
İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise
Sen sana ne sanırsan ayrugada onu san
Dört kitabın manası budur eğer var ise
*** ***
Bildik gelenler geçmiş, konanlar geri göçmüş
Aşk şarabından içmiş, kim mana duyar ise
Yunus yoldan azuban, yüksek yerde durmasın
Sinle sırat görmeye, sevdiği didar ise
*** ***
Dem-be-dem : Zaman zaman
Münevver : Bilgili, aydın
Calap : ALLAH
Pir koca : İhtiyar
Bedbaht : Talihsiz
Sin : Mezar
Sırat : Cennet yolu
Didar : Allaha kavusma, hakkın yüzü



KİME GÖNÜL VERİR İSEM

Kime gönül verir isem, benim ile yar olmadı
Halim bilip derdim sorup bana vefadar olmadı
Haktan meğer takdir idi, Aşık oldu gönlüm sana
Hiç kimseler bencileyin, aşka giriftar olmadı
*** ***
İbrahime Nemrud odunu, aşktır gülistan eden
Aşktan nazar ericeğiz, gülzar oldu nar olmadı
Aşkta kahırlar çok olur, Aşıklara gayret gerek
Yunus aşık oldun ise, aşıklarda ar olmadı
*** ***
Giriftar : Tutkun olmak, tutulmak
Gülistan,gülzar : Gül bahcesi
Nar : Ateş
Ar : Utanma



AŞK VER BANA

İlahi bir aşk ver bana, kandalığım bilmeyeyim
Yavı kılayım ben beni, isteyiben bulmayayım
Al gider benden benliği, doldur içime şenliği
Diriliğimde öldür beni, varıp orda ölmeyeyim
*** ***
Bülbül olup öteyim, dost bahçesinde yatayım
Gül oluben açılayım, ayruk dahi solmayayım
Aşkdır derdin dermanı, aşk yoluna koydum canı
Yunus Emre eydur bunu, bir dem aşksız olmayayım.
*** ***
Kanda : Nerede
Yavı kılmak: Kaybetmek
Ayruk : Artık, baska
Eydur : Söylemek
Dem : An,vakit



AŞK

işitin ey yarenler, kıymetli nesnedir aşk
Sultanları kul eyler, hikmetli nesnedir aşk
Akilleri şaşırır deryalara düşürür
Kayaları söyletir, kuvvetli nesnedir aşk
*** ***
Aşksızlara verme öğüt, öğüdünden ala değil
Aşksız adem hayvan olur, hayvan öğüt bilir değil



SUFİYİM HALK iÇiNDE

Sufiyim halk içinde, tesbih elimden gitmez
Dilim marifet söyler gönlüm hiç kabul etmez
Söylerim marifeti, saluslanırım katı
Miskinliğe dönmeye gönlümden kibir gitmez
*** ***
Görenler elim öper, tac u hırkaya bakar
Söyle sanırlar beni, zerrece günah etmez
Dışımda ibadetim sohbetim hoş taatım
İç pazara gelince bin yıllık ayyar etmez
*** ***
Dışım derviş içim boş, dilim tatlı sözüm hoş
Amma ettiğim işi dinin değişen etmez
Yunus eksikliğini Allah'ına arz eyle
Onun keremi çoktur sen ettiğin o etmez
*** ***
Saluslanmak : Hilekarlık, düzenbazlık.



DERVİŞLİK DEDİKLERİ

Dervişlik dedikleri hırka ile tac degil
Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil
Durmuş marifet söyler, erene Yunus Emrem
Yol eriyle yoldadır, yolsuza yoldaş değil



HİC BİR KİŞİ BİLMEZ BİZİ

Hiç bir kişi bilmez bizi, biz ne işin içindeyiz
Ne hırsımız baydır bizim, ne nefsimiz içindeyiz
Bir kimsenin devletine, ta'nediben biz gülmeyiz
Ne munkiriz alimlere, ne tersanın Hacındayız
Yunus eydur hey sultanım, özge şahım vardır benim
Ko dünya altın gümüşün, ne bakır-u tacındayız
*** ***
Bay : Zengin
Ta'netmek : Yermek, kınamak
Özge : Başka
Tersa: Hıristiyan
Munkir : İnkar eden



ERENLER YOLU

Canım erenler yolu inceden ince imiş
Süleymana yol kesen şol bir karınca imiş
Eydürler idi bana aşık avare olur,
Geldi başıma gördüm, ol söz yerince imiş
*** ***
Dört kitabın manisin okudum hasıl ettim
Aşka gelicek gördüm, bir uzun hece imiş
İki kişi söyleşir Yunus'u görsem diye
Biri eydur ben gördüm bir AŞIK koca imiş



AB-I HAYAT

Ab-I hayatın çeşmesi aşıkların visalidir
Sohbeti aşk ile eder, susamışları yakmaya
Aşk mı derim ben ona Tanrının uçmağın seve
Uçmak hod bir tuzaktır eblehler canın tutmağa
*** ***
Aşık olan miskin olur
Hak yoluna teslim olur
Her ne dersen boyun tutar
Çare yok gönül yıkmaya
*** ***
Ab-ı hayat : Ölümsüzlük suyu. Ledun ilmi, Hakka kavuşma.
Visal : Kavuşma
Uçmak : Cennet
Hod : Kendi.
Ebleh : Budala
Miskin: Benliği terketmiş
Boyun tutmak: Teslim olmak



İŞİTİN EY YARENLER

İşitin ey yarenler
Aşk bir güneşe benzer
Aşk olmayan gönül
Misal-i taşa benzer
*** ***
Taş gönülde ne biter
Dilinde agu tüter
Nice yumusak söylese
Sözü savaşa benzer
*** ***
Geç Yunus endişeden
Gerekse bu bişeden
Ere aşk gerek evvel
Ondan dervişe benzer
*** ***
Yaren : Dost
Agu : Zehir
Bişe : Orman



SENSİN KERİM

Sensin kerim sensin rahim, Allah sana sundum elim
Senden artuk yoktur emim, Allah sana sundum elim
Ecel geldi vade erdi, Bu ömrüm kadehi doldu
Kimdir ki içmeden kaldı, Allah sana sundum elim
*** ***
Gözlerim göğe süzüldü, canım göğüsten üzüldü
Dilim tetiği bozuldu, Allah sana sundum elim
Geldim salacam sarılır, Dört yana sela verilir
El namazıma derilir, Allah sana sundum elim
*** ***
Cun cenazeden şeştiler, üstüme toprak saçtılar
Hep koyubeni kaçtılar, Allah sana sundum elim
Yunus tap uzattın sözü, Allah'ına tutgil yüzü
Didardan ayırma bizi, Allah sana sundum elim
*** ***
Emim : İlacım
Salaca: Tabut taşıyan tahta
Sela : Ölüm haberinin duyurulması
Şeşmek: Çıkarmak
Tap : Yeter, kafi
Didar : Allahın cemali, yüzü



ÇAĞIRAYIM MEVLAM SENİ

Dağlar ile taşlar ile çağırayım mevlam seni
Seherlerde kuşlar ile çağırayım mevlam seni
Sular dibinde mahi ile, sahralarda ahu ile
Abdal olup ya hu diye çağırayım mevlam seni
*** ***
Gökyüzünde İSA ile Tur dağında MUSA ile
Elindeki asa ile çağırayım mevlam seni
Derdi okus EYYÜP ile, gözü yaşlı YAKUP ile
Ol MUHAMMED mahbub ile çağırayım mevlam seni
*** ***
Hamd u şükrullah ile, vasf-ı kulhuvallah ile
Daim zikrullah ile çağırayım mevlam seni
Yunus okur diller ile, ol kumru bülbüller ile
Hakkı seven kullar ile çağırayım mevlam seni
*** ***
Mahi : Balık
Ahu : Ceylan
Abdal : Derviş
ya hu : Allah
Okus : Çok
Mahbub: Sevgili



DERTLİ DOLAP

Dolap niçin inilersin, Derdim vardır inilerim
Ben Mevlaya Aşık oldum, Onun için inilerim
Benim adım dertli dolap, suyum akar yalap yalap
Böyle emreyledi CALAP, Derdim vardır inilerim
*** ***
Beni bir dağda buldular, Kolum kanadım kırdılar
Dolaba layık gördüler, derdim vardır inilerim
Ben bir dağın ağacıyım, Ne tatlıyım ne Acıyım
Ben Mevlaya duacıyım, Derdim vardır inilerim
*** ***
Şol dülgerler beni yondu, her azam yerine kondu
Bu iniltim Haktan geldi, Derdim vardır inilerim
Yunus burda gelen gülmez, Kişi muradına ermez
Bu fanide kimse kalmaz, Derdim vardır inilerim.
*** ***
CALAP : Allah

LA ŞERiKE OKURSUN

La şerike okursun, sonra şerik katarsın
Bire iki demegil, fitne kimden tutarsın
Cun KURAN gökten indi, Onu Allah buyurdu
Ondan haber ver bana, ha kitaptan ötersin
*** ***
İlim okumaktan gerek kendözünü bilmektir
Kendözünü bilmezsen bir hayvandan betersin
Kılarsın riya namaz, günahın çok hayrın az
Dinle neye varır söz, Cehennemde bitersin
*** ***
Halka fetva verirsin, Ne için sen tutmazsın
İhlas ile gelirsen bizden nesne utarsın
Sen fakihsin ben fakir, sana hiç tan'umuz yok
İlmin var amelin yok, günahlara batarsın
*** ***
Utarsın : Kazanırsın
Tan : Kınama



CANIM KURBAN OLSUN

Canım kurban olsun senin yoluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed
Şefaat eyle bu kemter kuluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed
*** ***
Mu'min olanların çoktur cefası
Ahirette olur zevk u sefası
Onsekiz bir alemin Mustafa'sı
Adı güzel kendi güzel Muhammed
*** ***
Yedi gökleri seyran eyleyen
Kürsi'nin üstünde cevlan eyleyen
Mi'racda ümmetini dileyen
Adı güzel kendi güzel Muhammed
*** ***
Dört caryar anun gökçek yaridur
Anı seven günahlardan beridur
On sekiz bin alemin sultanıdur
Adı güzel kendi güzel Muhammed
*** ***
Aşık Yunus nider dünyayı sensiz
Sen hak Peygambersin şeksiz şüphesiz
Sana uymayanlar gider imansız
Adı güzel kendi güzel Muhammed
*** ***
Kemter : Değersiz
Cevlan : Dolaşma
Şek : Şüphe
Şefaat : Bağışlanmasını dileme



CANLAR CANINI BULDUM

Canlar canını buldum bu canım yağma olsun
Assı ziyandan geçtim dükkanım yağma olsun
Ben benliğimden geçtim gözüm hicabın açtım
Dost vaslına eriştim gumanım yağma olsun
*** ***
Benden benliğim gitti hep mülkümü dost yuttu
La-mekana kavm oldum mekanım yağma olsun
Taalluktan üzüştüm ol dosttan yana uçtum
Aşk divanına düştüm divanım yağma olsun
*** ***
İkilikten usandım birlik hanına kandım
Derd-i şarabın içtim dermanım yağma olsun
Varlık cun sefer kıldı dost andan bize geldi
Viran gönül nur doldu cihanım yağma olsun
*** ***
Geçtim bitmez sağınçtan usandim yaz u kıştan
Bostanlar başın buldum bostanım yağma olsun
Yunus ne hoş demişsin bal u şeker yemişsin
Ballar balını buldum kovanım yağma olsun
*** ***
Assı : Kar, kazanç
Hicab : Perde, örtü, utanç
Vasl : Kavuşma
Guman : Şüphe
La-mekan : Mekansız
Kavm : Kavim, yaşanılan yer, topluluk
Taalluk : Alaka, ilgi
Üzüşmek : Kesilmek, koparılmak
Sağınç : Emel, istek



DERVİŞLİK DER Kİ BANA

Dervişlik der ki bana sen derviş olamazsın
Gel ne diyeyim sana sen derviş olamazsın
Derviş bağrı taş gerek gözü dolu yaş gerek
Koyundan yavaş gerek sen derviş olamazsın
*** ***
Döğene elsiz gerek söğene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek sen derviş olamazsın
Dilin ile şakırsın çok maniler dokursun
Vara yoğa kakırsın sen derviş olamazsın
*** ***
Kakımak varmışsa ger Muhammed de kakırdı
Bu kakımak sende var sen derviş olamazsın
Doğruya varmayınca Murşide ermeyince
Hak nasib etmeyince sen derviş olamazsın
*** ***
Derviş Yunus gel imdi ummanlara dal imdi
Ummana dalmayınca sen derviş olamazsın
*** ***
Kakımak : Kızmak, öfkelenmek
Umman : Büyük deniz, okyanus



TAŞTIN YİNE DELİ GÖNÜL

Taştın yine deli gönül sular gibi çağlar mısın
Aktın yine kanlı yaşım yollarımı bağlar mısın
Nidem elim ermez yare bulunmaz derdime çare
Oldum ilimden avare beni bunda eğler misin
*** ***
Yavı kıldım ben yoldası onulmaz bağrımın başı
Gözlerimin kanlı yaşı ırmak olup çağlar mısın
Ben toprak oldum yoluna sen aşırı gözetirsin
Şu karşıma göğüs geren taş bağırlı dağlar mısın
*** ***
Harami gibi yoluma arkuri inen karlı dağ
Ben yarimden ayrı düştüm sen yolumu bağlar mısın
Karlı dağların başında salkım salkım olan bulut
Saçın çözüp benim için yaşın yaşın ağlar mısın
*** ***
Esridi Yunusun canı yoldayım illerim kanı
Yunus düşte gördü seni sayru mısın sağlar mısın
*** ***
Yavı kılmak : Kaybetmek
Yaşın yaşın : Gözyaşları döke döke
Sayru, sayrı : Hasta



ŞÖYLE GARiP BENCiLEYiN

Acep şu yerde varmola şöyle garip bencileyin
Bağrı baslı gözü yaşlı şöyle garip bencileyin
Gezerim rum ile şamı, yukarı illeri kamu
Çok istedim bulamadım, şöyle garip bencileyin
*** ***
Söyler dilim ağlar gözüm, gariplere göynür özüm
Meğerki gökte yıldızım, şöyle garip bencileyin
Nice bu dert ile yanam, ecel ere bir gün ölem
Meğer ki sinim de bulam, şöyle garip bencileyin
*** ***
Bir garip olmuş diyeler, üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar, şöyle garip bencileyin
Hey Emrem Yunus biçare, bulunmaz derdine çare
Var imdi gez şardan şare, şöyle garip bencileyin
*** ***
Bencileyin : Benim gibi
Bağrı başlı : Gönlü yaralı
Göynümek : İçten yanmak
Sin : Mezar
Şar : Şehir



SELAM OLSUN

Azrail alır canımız, kurur damarda kanımız
Yuyıcağız kefenimiz, saranlara selam olsun
Gider olduk dostumuza, eremedik kastımıza
Namaz için üstümüze, duranlara selam olsun
*** ***
Sözdür söylenir araya, kimse değmez bu yaraya
İltup bizi makbereye, koyanlara selam olsun
AŞIK oldur HAKKI seve, HAK derdine kıla deva
Bizim için hayır dua edenlere selam olsun
*** ***
Aşık Yunus söyler sözü, Kan yaş ile doldu gözü
Bilmeyenler bilsin bizi, Bilenlere selam olsun
*** ***
Makbere : Kabir
İltmek : İletmek, götürmek



DERViŞLiK YOLU

Bu dervişlik yoluna, aşk ile gelen gelsin
Ya dervişlik neydiğin, bir zerre duyan gelsin
Hele biz iş bu yola, gelmedik riya ile
Bu melametlik donun, bizimle giyen gelsin
*** ***
Gözüyle gördüğünü, örte eteği ile
Bu yol çok ince yoldur, yüreği duyan gelsin
Her kim sever Allahı, rahmet kılar vallahi
Dil sevgisiyle olmaz, Aşk ile yanan gelsin
*** ***
İşbu sözü diyenden, bize nişan gerektir
Sözün kısası budur, canına kıyan gelsin
Yunus söz ile kimse, kabliyete geçmedi
Bud u vücud dermiyan ortaya koyan gelsin
*** ***
Melamet : Kınanma
Kabliyet : Öne geçmek
Bud u vücud dermiyan : Varlığını vücudunu aradan çıkaran



ŞOL CENNETİN IRMAKLARI

Şol cennetin ırmakları akar Allah deyu deyu
Çıkmış islam bülbülleri öter Allah deyu deyu
Salınır tuba dalları, Kuran okur hem dilleri
Cennet bağının gülleri, kokar Allah deyu deyu
*** ***
Kimi yiyip kimi içer, hep melekler rahmet saçar
İdris nebi hulle biçer, biçer Allah deyu deyu
Altındandır direkleri, Gümüştendir yaprakları
Uzandıkca dudakları, biter Allah deyu deyu
*** ***
Aydan arıdır yüzleri, misk-i amberdir sözleri
Cennette Huri kızları, gezer Allah deyu deyu
Hakka aşık olan kişi, akar gözlerinin yaşı
Pür nur olur içi dışı, söyler Allah deyu deyu
*** ***
Ne dilersen Haktan dile, Kılavuzla gir bu yola
Bülbül aşık olmuş güle, öter Allah deyu deyu
Açıldı gökler kapısı, rahmetle doldu hepisi
Sekiz cennetin kapısı, açar Allah deyu deyu
*** ***
Rıdvan-durur kapı açan, idris-durur hulle biçen
Kevser şarabını içen, kanar Allah deyu deyu
Miskin Yunus var yarına, koma bugünü yarına
Yarın Hakkın divanına, varam Allah deyu deyu
*** ***
Tuba : Cennet Ağacı
Hulle : Elbise
Nebi : Peygamber
Rıdvan : Cennet, Cennet meleği



ELHAMDULİLLAH

Haktan gelen şerbeti içtik elhamdulillah
Şol kudret denizini geçtik elhamdulillah
Şol karşıki dağları, meşeleri bağları
Sağlık safalık ile aştık elhamdulillah
*** ***
Kuru idik yaş olduk, kanatlandık kuş olduk
Birbirmize eş olduk, uçtuk elhamdulillah
Vardığımız illere şol safa gönüllere
Halka tapduk manisin saçtık elhamdulillah
*** ***
Beri gel barışalım, yad isen bilişelim
Atımız eğerlendi estik elhamdulillah
İndik Rum'u kışladık, çok hayır şer işledik
Uş bahar geldi geri göçtük elhamdulillah
*** ***
Dirildik pınar olduk, irkildik ırmak olduk
Artık denize dolduk, taştık elhamdulillah
Taptuğun tapusuna, kul olduk kapusuna
Yunus miskin çiğ idik, piştik elhamdulillah
*** ***



HAKKI BULDUM CAN İÇİNDE

Baştan ayağa değin, Haktır ki seni tutmuş
Haktan ayrı ne vardır, Kalma guman içinde
Bir isen birliğe gel, ikiyi bırak elden
Bütün mana bulasın, sıdk u iman içinde
*** ***
Girdim gönül şehrine, daldım onun bahrine
AŞK ile gider iken, iz buldum can içinde
Bu izimi izledim, sağım solum gözledim
Çok acaibler gördüm, yoktur cihan içinde
*** ***
Yunus senin sözlerin, manadır bilenlere
Söylenecek sözlerin devr-i zaman içinde
*** ***
Guman : Şüphe
Bahri : Deniz



CAN İÇİNDE CAN OL

Can olgil can içinde, kalma guman içinde
İstediğin bulasın, yakın zaman içinde
Rüku secde de kalma, Ameline dayanma
İlm u amel gark olur, naz u niyaz içinde
*** ***
İkiligi terketgil birlik makamın tutgil
Canlar canın bulasın, işbu dirlik içinde
Şeriat korucudur, hakikat ordusunda
Senin için korunur, hasıl ordu içinde
*** ***
Aynel-yakin görüptür, Yunus mecnun oluptur
Bir ile bir oluptur, Hakkel-yakin içinde
*** ***
Aynel-yakin : Hakka Aşık olanların ulaştığı mertebe
Hakkel-yakin : Aşkın artıp, HAK ile BiR olma, (ayrılığın kalkması)



BÜTÜN ALEM BiR İÇİNDE

Onsekizbin alemin cümlesi BiR içinde
Kimse yok BiR den ayruk, söylenir BiR içinde
Cümle BiR onu BiRler, cümle ona giderler
Cümle dil onu söyler, her BiR tebdil içinde
*** ***
Kim gördü onu ayan, ne nakşu ne hod nişan
Söz "len terani" dir, Musa'ya Tur içinde
Yunus sen ne dilersin, dostu görem der isen
Ayandır görenlere, ol gönüller içinde
*** ***
Tebdil : Değişik görünmek, değişik
ayruk : Başka
Len terani : Allahın, Musa Peygambere "Beni göremezsin" hitabı
Ayan : Açık, açıkca ortada



OL CALABIMIN AŞKI

Ol calabımın aşkı bağrımı baş eyledi
Aldı benim gönlümü, sırrımı faş eyledi
Hergiz gitmez gönülden hiç eksik olmaz dilden
Calab kendi nurunu gözüme tuş eyledi
*** ***
Can gözü onu gördü, dil ondan haber verdi
Can içinde oturdu, gönlümü arş eyledi
Bir kadeh sundu cana, can içti kana kana
Dolu geldi peymane, canı sarhoş eyledi
*** ***
Esruk oldu canımız, dur döker lisanımız
Ol calabımın aşkı, beni sarhoş eyledi
Yunus imdi avunur, dostu gördü sevinir
Erenler mahfilinde aşka cünbüş eyledi
*** ***
Faş : Gizliyi açıklama
Tuş etmek : Yönelmek, yöneltmek
Peymane : Büyük Kadeh
Mahfil : Meclis, toplantı yeri



SUN KADEHİ EY SAKi

Doldur bize sun kadehi, Aşk şarabından ey saki
Ol denizden içir bize, k'andan içer seyh u faki
Kim ki bir dem sohbet ola, mufti müderris mat ola
Bir ilahi devlet ola, ondan içen oldu baki
*** ***
Okudun yedi mushafı, ha taat gösterir safi
Çünki amel eylemedin, gerekse var yüzyıl oku
Bin kez hacca vardın ise, Bin kez gaza kıldın ise
Bir kez gönül kırdı, ise gerekse var yollar doku
*** ***
Gönül mü yeğ, Kabe mi yeğ, eyit bana aklı eren
Gönlü yeğ-durur zira kim gönüldedir dost durağı
Yunus işin budur, hemen tutgil gönüller eteğin
Dilersen baki olasın, gönüller oldu baki
*** ***
K'andan : ki ondan
faki : FIKIH alimi



YA MUHAMMED CANIM ARZULAR SENİ

Arayı arayı bulsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü
Hak nasip eylese görsem yüzünü
Ya Muhammed canım arzular seni
*** ***
Bir mübarek sefer olsa da gitsem
Kabe yollarında kumlara batsam
Hub cemalin bir kez düşte seyretsem
Ya Muhammed canım arzular seni
*** ***
Yunus metheyledi seni dillerde
Sevilirsin bütün bu gönüllerde
Ağlayı ağlayı gürbet ellerde
Ya Muhammed canım arzular seni
*** ***



GELDi GEÇTi ÖMRÜM BENİM

Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle geldi, şol göz yumup açmış gibi
İşbu söze hak tanıktır, Bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide, kafesten kuş uçmuş gibi
*** ***
Bir hastaya vardın ise, bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele, Hak şarabın içmiş gibi
Bir miskini gördün ise, bir eskice verdin ise,
Yarın anda karşı gele, Hak libasın biçmiş gibi
Yunus Emre bu dünyada iki kişi kalır derler
Meğer HIZIR, İLYAS ola, Ab-ı hayat içmiş gibi
*** ***



AŞIK - MAŞUK

Helal kıldı maşuka, Aşık kendi kanını
Maşuk nakşından okur, Aşk eri kuranını
Yardan ayrı olunca, asılıp ölmek yeğdir
Aşık kendi bırakır boynuna urganını
*** ***
Gitmez aşık gözünden, hergiz maşuk hayali
Nitekim ZELHA verir YUSUF un nişanını
Dirlik budur maşuka, Aşık yolunda öle
Sorarlar ise eydem aşıkın burhanını
*** ***
BELKIS ile SÜLEYMAN aşka düştü bir zaman
İsteyip bulmadılar bu derdin dermanını
Gökteki HARUT MARUT, Aşk için indi yere
Zühre yüzün görünce unuttu rahmanını
*** ***
FERHAD bu aşk yolunda başın külünge tuttu
HÜSREV ŞİRİN derdinden dosta verdi canını
LEYLA ile MECNUN işi aceb gelir bu halka
Abdurrezzak terketti aşk için imanını
Zamane vefaları cefa gelir Yunus'a
Bir doğru yar bulunca feda kılar canını
*** ***
Burhan : Delil
Güzaf : Bos laf
Külüng : Kazma



SEVEREM BEN SENİ CANDAN İÇERİ

Severem ben seni candan içeri
Yolum vardır bu erkandan içeri
Beni sorma bana benden değilem
Suretim boş yürür dondan içeri
*** ***
Tecelliden nasib erdi kimine
Kiminin maksudu bundan içeri
Senin aşkın beni benden alıptır
Ne Şirin dert bu dermandan içeri
*** ***
Şeriat tarikat yoldur varana
Hakikat Marifet andan içeri
SÜLEYMAN kuş dili bilir dediler
SÜLEYMAN var SÜLEYMAN dan içeri
*** ***
Unuttum din diyanet, kaldı benden
Bu ne mezheptir, dinden içeri
Dinin terk edenin küfürdür işi
Bu ne küfürdür imandan içeri
Geçer iken Yunus şeş oldu dosta
Ki kaldı kapıda andan içeri
*** ***
Suret : Yüz, dış görünüş
Don : Elbise
Tecelli: Görünme, belirme
Gün : Gündüz, güneş
Şeş olmak: Karşılaşma, raslamak



BULDUK OL CANI

Aşk ile ister idik yine bulduk ol canı
Gömlek edinmiş giyer suret ile bu teni
Girmiş surette geçer, cümle işleri düzer
Geri kendiye söyler, gevher ile bu kanı
*** ***
Bu dünya bir pazardır, suretler dükkan olmuş
Bu dükkana giriben, oldur satan bu kanı
Bir niceler kayırır, bunca malım kaldı der
Veren oldur alan ol, sormaz nedir ziyanı
Yunus imdi sen senden, ayrı değilsin candan
Sen sende bulmaz isen, nerde bulasın anı
*** ***
Suret : Yaratılmış şeyler
Kan : Maden



BİR SAKİDEN İÇTİK ŞARAP

Bir sakiden içtik şarap, Arştan yüce meyhanesi
Ol sakinin mestleriyiz, canlar onun meyhanesi
Bir meclistir meclisimiz, anda ciğer kebap olur
Bir şemdir burda yanan, güneş onun pervanesi
*** ***
Aşk oduna yananların, Kulli vücudu nur olur
Ol od bu oda benzemez, hiç belirmez zebanesi
Ondaki mest olanların, "Enel hak" tır sözleri
Hallac Mansur gibidir en kemine divanesi
*** ***
Ol meclisin bekrileri, şol şah-ı Edhem gibidir
Belh şehrinde yüzbin ola her guşede viranesi
Yunus bu cezbe sözlerin cahillere söylemegil
Bilmezmisin cahillerin nice geçer zamanesi
*** ***
Saki : İçki dağıtan
Mest : Sarhoş
Peymane: Kadeh
Şem : Hepsi
Zebane : Alev
Kemine : En aşağı
Bekri : Sarhoş
Guşe : Köşe
Cezbe : İlahi sarhoşluk hali



SÖYLEYEMEM

Ey yarenler eydemezem, canım neye yandığını
Dil ile vasfedemem, gönlümü kim aldığını
Gönlüm dolu sığmaz dile, Aşıktır ol kim hal bile
Aşk niceyi verdi yele, anlayamaz nolduğunu
*** ***
Aşktan haber bilenlerin, Aşk derdiyle dolanların
Küfrü iman olanların, ayıplaman güldüğünü
Ağlamak gülmektir aşıka, dirilmek ölmektir aşığa
Kahr ile lütfü bir bilir, bilmez melul olduğunu
*** ***
Aşık yunus eyledi lal, Yunus kanı aşka helal
Koy verin etsin paymal, görmesin ayrıldığını
*** ***
Eydemezem : Söyleyemem
Vasfetmek : Tasvir etmek
Melul : Üzülen
Kahr : Güçlük, zor
Lütuf : İhsan, iyilik
Paymal : Ayak altında çiğnenmiş



EZELDEN VAR İDİ

Ezeliden var idi, canımda bu aşk odu
Eşkere etmez idim, bilirdim ki dost koydu
Ben razıyam bu yolda, günde bin kez yanarsam
Şekerden daha tatlı, şirindir aşkın tadı
*** ***
Aşk anadan doğmadı, kimseye kul olmadı
Hükmüne kıldı esir, cümle bilişi, yadı
Aşka mecnun olanlar, assı ziyandan farig
Korkmaz ıssı soğuktan, pes ne biliser odu
*** ***
Ezeli : Evveli olmayan
Eşkere : Açıklamak
Biliş : Tanıdık
Yad : Yabancı
Assı : Kazanç, kar
Is : Sahip
Farig : Vazgeçmiş



SIRRA ERDİM

Ben bunda seyr eder iken, aceb sırra erdim ahi
Bir siz dahi sizde görün, dostu bende gördüm ahi
Bende baktım bende gördüm, benim ile BiR olanı
Suretime can vereni, Kimduğini bildim ahi
*** ***
İsteyuben bulamazam, o ben isem ya ben hani
Seçemedim ondan beni, bir kez o oldum ahi
Maşuk benimledir bile, ayrı değil kıldan kıla
Irak sefer bizden kala, dostu yakın gördüm ahi
*** ***
Munim oldum yoksul iken, benim oldu kevn-i mekan
Yerden göğe magrib meşrik, yere göğe doldum ahi
Nitekim ben beni bildim, bu oldu ki HAKKI buldum
Korkum onu buluncadı, korkudan kurtuldum ahi
Yunus kim öldürür seni, veren alır tatlı canı
Bu canlara hükmedenin, kim olduğun buldum ahi
*** ***
Acep : Garip
Ahi : Kardeş
Kimduğini: Kim olduğunu
Munim : Nimet veren(Hak)
Kevn-i Mekan :Var olan her şey
Magrib, Meşrik : Doğu, Batı



AŞK BAHRİSİ

Benem ol aşk bahrisi denizler hayran bana
Derya benim katremdir zerreler umman bana
Kafdağı zerrem değil ay u güneş bana
Haktır aslım şek değil, Murşittir kuran bana
*** ***
Yok iken ol barigah, var idi ol padişah
Ah bu aşk elinden ah, dert oldu derman bana
ADEM yaratılmadan can kalıba girmeden
Şeytan lanet olmadan arş idi seyran bana
*** ***
Yaratıldı MUSTAFA, yüzü gül gönlü safa
Ol kıldı bize vefa, ondandır ihsan bana
Şeriat ehli ırak eremez bu menzile
Ben kuş dilin bilirim, söyler SÜLEYMAN bana
Yunus bu halk içinde eksikliktir HAK bilir
Divane olmuş çağırır, dervişlik buhtan bana
*** ***
Bahri : Bir cins deniz ördeği, deniz
Derya : Deniz
Katre : Damla
Umman : Okyanus
Zerre : En kucuk parca
Murşit : Rehber, Hak aşığı, Şeyh
Arş : Göğün en yüksek katı
Safa : Berraklık
Vefa : Sözde durma,
İhsan : Lütuf, bağış
Şeriat : Kuranın yüzeysel emirleri
Ehil : İş bilen
Menzil : Varılacak hedef
Buhtan : İftira



NİTELİĞİM SORAN

Niteliğim soran işit hikayet
Su vu toprak od u yel oldu suret
Dört muhalif nesneden dört duvarın
Sazıkar eyledi verdi keramet
*** ***
Yel ile toprağı kıldı muallak
Su içinde odu tuttu selamet
Rızkı ömrü tamam eyledi henüz
Şeş cihet olmadan tuttugu kisvet
*** ***
Baki tertiplerimi şerh edeyim
İnayet mevcudu sem'u basaret
Aklımın haberi bugünkü değil
Onu er derisen evvelki ayet
Yunus ile bu ne denli nasibim
Gönül dost durağı, dilim şehadet
*** ***
Sazıkar : Uygun
Muallak : Asılı, havada duran
Şerh : Açıklama
İnayet : Yardım
Sem : İşitme
Basaret : Görme



AŞK İMAMDIR BİZE

Aşk imamdır bize, gönül cemaat
Kıblemiz dost yüzü daimdir salat
Dost yüzün göricek, şirk yağmalandı
Anıncun kapıda kaldı şeriat
*** ***
Gönül secde kılar, dost mihrabında
Yüzün yere vurup kılar münacat
Münacat gibi vakt olmaz arada
Kim ola dost ile bu demde halvet
*** ***
Şeriat eydur, sakın şartı bırakma
Şart ol kişiye kim ede hiyanet
Erenler nefesi devletli rumuz
Onunla fitneden olduk selamet
"Beli" kavlin dedik evvelki demde
Henuz bir demdir, ol vakt u bu saat
*** ***
Derildi beşimiz, bir vakte geldi
Beşi bir eyleyip, kim kıla taat
Biz kimse dinine hilaf demeziz
Din tamam olucak doğar muhabbet
*** ***
Doğruluk bekleyen dost kapısında
Gümansız ol bulur ilahi devlet
Yunus ol kapıda kemine kuldur
Ezelden ebede dektir bu izzet
*** ***
Şirk : Allaha ortak koşma
Mihrab : Kıbleyi gosteren yer
Münacat : Yalvarma
Halvet : Yalnız kalma
Beli : Yaratılan ruhların Allaha verdikleri söz
(Evet sen rabbimizsin anlamında)
Rumuz : İşaret, söz, simge
Fitne : Hile, ayartma
Kavl : Söz
Derilmek : Düzenlenmek
Hilaf : Karşı, aksi
Güman : Şüphe
Kemine : Aciz, en değersiz



AŞIKLARA DİN NE HACET

Din umillet sorar isen, aşıklara din ne hacet
Aşık kişi harab olur, harab bilmez din diyanet
Aşıkların gönlü gözü maşuk diye gitmiş olur
Ayruk surette ne kalır kim kılısar zühd u taat
*** ***
Taat kılan uçmağ için din tutmayan tamu için
Ol ikiden farig olur, neye benzer bu işaret
Her kim dostu sever ise, dosttan yana gitmek gerek
İşi gücü dost olucak, cümle işten olur azat
*** ***
Onun gibi maşukanın haberini kim getirir
CEBRAİL-İ MURSEL sığmaz, böyle olundu işaret
Soru hesap olmayısar, dünya ahret kovana
MUNKER u NEKiR ne sorar terkolucak cümle murad
Havf u reca gelmez onda varlık yokluk bırakana
İlm u amel sığmaz onda ne terazi var ne sırat
*** ***
Ol kıyamet pazarında her bir kula BAŞ kaygısı
Yunus sen aşıklar ile hiç görmeyesin kıyamet
*** ***
Hacet : İhtiyaç
Di�anet : Dini kurallar, yordamlar
Farig : Vazgecmek
Havf u reca : Korku ve ümit



CIKTIM ERiK DALINA

Çıktım erik dalına anda yedim üzümü
Boştan ıssı kakıyıp, der ne yersin kozumu
Ağrılık yaptı bana, buhtan eyledim ona
Çerçi de geldi dedi, niye aldın kuzumu
*** ***
Kerpiç koydum kazana, poyraz ile kaynattım
Nedir diye sorana, bandım verdim özünü
İplik verdim çulhaya sarıp yumak etmemiş
Becid becid ısmarlar, gelsin alsın bezini
*** ***
Bir serçenin kanadın, kırk katıra yüklettim
Çift dahi çekemedi, şöyle kaldı kazını
Bir sinek bir kartalı salladı urdu yere
Yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu
*** ***
Bir kut ile güreştim, elsiz ayağım aldı
Güreşip basamadım göyündürdü özümü
Kaf dağından bir taşı şöyle attılar bana
Öylelik yola düştü, bozayazdı yüzümü
*** ***
Balık kavaga çıkmış, zift turşusu yemeğe
Leylek koduk doğurmuş baka şunun sözünü
Gözsüze fısıldadım sağır sözüm işitmiş
Dilsiz çağırıp söyler dilimdeki sözümü
*** ***
Tosbağaya sataştım, gözsüzsepek yoldaşı
Sordum sefer nereye, Kayseri'ye azimli
YUNUS BİR SÖZ SÖYLEDİN,HİÇ BİR SÖZE BENZEMEZ
MUNAFIKLAR YÜZÜNDEN ÖRTTÜN MANA YÜZÜNÜ
*** ***
Issı : Sahibi
Kakımak: Kızmak
Koz : Ceviz
Buhtan : İftira
Çerçi : Seyyar satıcı
Becid : Acele
Küt : Kötürüm
Göyündürmek : Kendi kendine yanmak
Koduk : Sıpa
Gözsüzsepek : Köstebek
Munafık: İçi dışı bir olmayan, sahte müslüman



SÖZLERİN ASLI

Ey sözlerin aslın bilen, gel de bu söz kandan gelir
Söz aslını anlamayan, sanır bu söz benden gelir
Söz karadan aktan değil, yazıp okumaktan değil
Bu yürüyen halktan değil, halık avazından gelir
*** ***
Ne elif okudum ne cim varlığındandır kelecim
Bilmeye yüzbin müneccim, taliim ne ıldızdan gelir
Şule bize aydan değil, Aşk eri bu soydan değil
Rızkımız bu evden değil, derya-yı ummandan gelir
*** ***
Biz bir bahane arada, Ayruk de elden ne gele
Hak cun emir eyler, Cana bu keleci andan gelir
Yunus bir dert ile ah et, Kahr evinde neyler rahat
Bu derde derman keffaret, bir ah ile suzdan gelir
*** ***
Kandan : Nereden
Halık : Yaratan, Allah
Elif, cim : Arap alfabesinden harfler
Keleci : Söz
Müneccim : Yıldız falcısı
Ildız : Yıldız
Şule : Işık
Rızk : Nimet
Ayruk : Başka
Kahr : Dert
Derman : İlaç, şifa
Keffaret : Karşılık
Süz : Yanıp tutuşma



KOĞIL ÖLÜM ENDİŞESİN

Koğıl ölüm endişesin, Aşıklar ölmez bakidir
Ölüm aşıkın nesidir cun nur-u ilahidir
Ölümden ne korkarsın çünkü hakka yararsın
Bil ki ebedi varsın, Ölmek fasid işidir
*** ***
Kal u bela denmeden, Kadimde bile idik
Biz bir uçar kuş idik , vücut can budağıdır
Yunus beşaret sana, gel derler dosttan yana
Ol kimseye ol ana KULLUN YERCİ aslıdır
*** ***
Koğıl : Bırak
Fasid : Fesatcı, bozguncu
Kal u bela : Yaratanın, Rabliğini ruhlara onaylattığı söz
Kadim : Ezel, öncesi olmayan zaman, Allah
Biliş : Tanışıklık
Beşaret : Müjde
Kullun yerci : Herşey döner (Haktan gelen hakka dönecektir)



AŞIKMIDIR

Canını aşk yoluna vermeyen aşık mıdır
Cehdeyleyip ol dosta ermeyen aşık mıdır
Dost sevgisin gönülde, can ile berkitmeyen
Tul-i emel defterin dürmeyen aşık mıdır
*** ***
Nefs arzusundan geçip, aşk kadehinden içip
Dost yoluna er gibi, durmayan aşık mıdır
Dün ü gün ü riyazetde halvetlerde diz çokup
Sohbetlerde baş çatıp, durmayan aşık mıdır
*** ***
Yunus imdi ol dostun, cefasına sabreyle
Yüreğine aşk odun, Urmayan aşık mıdır
*** ***
Cehd : Gayret
Berkitmek : Pekiştirmek
Tül-i emel : Aşırı isteklerden oluşan emeller
Nefs : Öz varlık, can, arzular emeller kaynağı
Riyazet : Nefs terbiyesi
Halvet : Yalnızlık
Cefa : Zorluk, sıkıntı
Od : Ateş
Urmak : Vurmak



HAKİKATIN MANASI

Hakikatin manisin şerh ile bilmediler
Erenler bu dirliği, riya dirilmediler
Hakikat bir denizdir, şeriattır gemisi
Çoklar gemiden çıkıp, denize dalmadılar
*** ***
Bunlar gelip kapıya, şeriatta durdular
İçeri giribeni ne vardır bilmediler
Dört kitabı şerh eden, Asidir Hakikatte
Zira tefsir okuyup, Manisin bilmediler
*** ***
Yunus adın sadıktır, bu yola geldin ise
Adın değşirmeyenler, bu yola gelmediler
*** ***
Hakikat : Gerçek, sırların açıldığı makam
Şeriat : Din yolunda dışsal emirleri içeren başlangıç aşaması
Tefsir : Açıklama



VÜCUD ŞEHRİ

İşbu vücud şehrine bir dem giresim gelir
İçindeki sultanın yüzün göresim gelir
İşidirim sözünü, göremezem yüzünü
Yüzünü görmekliğe, canım veresim gelir
*** ***
Erenlerin sohbeti, arttırır marifeti
Bi-dertleri sohbetden, her dem süresim gelir
Miskin Yunusun canı, dört tabiat içinde
Aşk ile can sırrına pinhan varasım gelir
*** ***
pinhan : Gizli



AŞK ÖDÜ

Aşkın ödü ciğerimi yaka geldi yaka gider
Garip başım bu sevdayı çeke geldi çeke gider
Kar etti firak canıma, Aşık oldum sultanıma
Aşk zincirin dost boynuma, taka geldi taka gider
*** ***
Arada olmasın naşı, onulmaz bağrımın başı
Gözlerimin kanlı yaşı, aka geldi aka gider
Aşık Yunusun sözleri efgan eder bülbülleri
Dost bahçesinde gülleri, koka geldi koka gider
*** ***
Firak : Ayrılık



SEMA

Bu sema'a girmeyen sonra peşiman olur
Erişir bizim ile ser-be-ser düşman olur
Dosttur bizi okuyan, üstümüzde şakıyan
Şimd'üçbuçuk okuyan derin Danışman olur
*** ***
Hey biçare Danışman, Et dervişi dervişhan
Dervişlere erişen, işine pişman olur
YUNUS eydur MEVLANA, epsem otur yerinde
Bu sohbete doymayan sonra sevişken olur
*** ***
Epsem : Dilsiz



ARİFLER ORTASINDA

Arifler ortasında Sufilik satmayalar
Cun Sufiye ihlas oldu, Aşka riya katmayalar
Ya gel bildiğinden eyit, yahut bilenlerden işit
Teslimin ucun tutup, hiç sözü uzatmayalar
*** ***
Kuran'ı virip idi, gönüle evim dedi
Gönül ev ıssın bilmez ademden tutmayalar
Mumsuz baldır şeriat, tortusuz yağdır tarikat
Dost için balı yağa ne için katmayalar
*** ***
Evvel ADEM yanıldı, uçmakta buğday yedi
İşi HAKtan bilenler şeytandan tutmayalar
Şirin huylar eyleğil, tatlI sözler söyleğil
Sohbetlerde YUNUSu hergiz unutmayalar
*** ***
Arif : �lim irfan sahibi
Sufi : Derviş, mutasavvıf
Uçmak : Cennet
Hergiz : Asla



HAK İSTEYEN

Ey dünü gün HAK isteyen, bilmezmisin HAK kandadır
Her kandasam anda hazır, kanda bakarsam andadır
İstemegil HAKKI ırak, Gönüldedir HAKKA durak
Sen senliğin elden bırak, tenden içeri candadır
*** ***
Gir gönüle bul andadır, benliğinin defterin dur
Ol has gevher bil andadır sanam kim ol ummandadır
Ol ummanda yüzbin gevher bir zerreden oldu kemter
Ol cana zeval mi erer, canı ab-ı hayvandadır
*** ***
Eyleğil suretin viran, can sırrıdır ona eren
Batın gözüdür dost gören zahir gözü yabandadır
Kim ki gaflet icre geçer, canı zeval suyun içer
Derviş gönlü arşta uçar, çünki mekanı ondadır
*** ***
Ab-ı hayvan : Ebedilik veren su
Batın : İç, gizli
Zahir : Dış, görünen



YAR YÜREĞİM YAR

Yar yüreğim yar, gör ki neler var
Bu halk içinde bize güler var
Ko gülen gülsün, HAK bizim olsun
Gafil ne bilir, HAKKI seven var
*** ***
Bu yol uzaktır menzili çoktur
Geçidi yoktur, derin sular var
Girdik bu yola Aşk ile bile
Gurbetlik ile bizi salar var
*** ***
Her kim merdane, gelsin meydane
Kalmasın cana kimde hüner var
Yunus sen bunda meydan isteme
Meydan içinde merdaneler var
*** ***



AŞKIN OKU

Dost senin aşkın oku key katı taştan geçer
Aşkına düşen kişi can ile baştan geçer
Dün ü günü zar olur aşkın ile yar olur
Endişesi sen olan, cümle tesvişten geçer
*** ***
Aşkına düşenlerin, yüreği yanar olur
Kendini sana veren, düğeli işten geçer
Dünyanın muhabbeti agülü aşa benzer
Ahırın sanan kişi, agülü aştan gecer
*** ***
Başında aklı olan, ücrete amel etmez
Hurilere aldanmaz, göz ile kaştan geçer
Yunusun gönlü gözü, doludur HAK sevgisi
Sohbet ihtiyar eden, yad u bilişten geçer
*** ***
Key : Pek çok
Tesviş : Kargaşa
Düğeli : Bütün, hepsi
İhtiyar : Seçmek, Seçkin



ERENLER NEREDEDİR

Bilirmisiniz ey yarenler, gerçek erenler kandadır
Kanda baksam anda hazır, Kanda isterem andadır
Aşksızlara benim sözüm, benzer kaya yankısına
Bir zerre aşkı olmayan, belli bilin yabandadır
*** ***
Yalancılık eylemeğil aşka yalan söylemeğil
Bunda yalan söyleyenin, anda yeri zindandadır
Ey kend'özün bilmeyen söz manisin bulmayan
Hak varlığın istersen, Us ilm ile Kurandadır
*** ***
Allah benim dediğine, vermiş verir aşk varlığın
Kimdeki var bir zerre aşk Calap varlığı ondadır
Niceler eydur Yunusa Kocaldın sen aşkı koğıl
Bu aşk bize yeni geldi, henuz dahi turfandadır
*** ***



AŞKLA GELEN ERENLER

Aşkla gelen erenler içer aguyu nuş eder
Topuğa çıkmayan sular, deniz ile savaş eder
Bu sohbete gelmeyenler, HAK nefesi almayanlar
Sürün onu burdan gitsin, Durur ise çok iş eder
*** ***
Cahildir mani'den almaz oturur kararı gelmez
Öleceğini hiç sanmaz, yüzbin yıllık teşviş eder
Dağ ne kadar yüksek ise yol onun üstünden aşar
Yunus Emrem yolsuzlara yol gösterdi vu hoş eder
*** ***
Nuş etmek : İçmek
Man'i : Anlam
Tesviş : İşkillenme



CEFANIN ADI AŞK

Türlü türlü cefanın, adını aşk vermişler
Bu cefaya katlanan, dosta halvet vermişler
Kime ki aşk ulaşa, her dem kaynaya taşa
İyi dirlik hem yavuz, dört yanında durmuşlar
*** ***
Her kim aşk eri ise, aşka müşteri ise
Aşk onun yarı ise, canına öd urmuşlar
Miskin Yunusun canı başında serencamı
Aşka munkir ademi bu meydandan sürmüşler
*** ***
Halvet : Yalnızlık
Serencam : Başa gelen
Munkir : İnkar eden



SÖZ OLA KESE SAVAŞI

Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı
Söz ola agülü aşı, yağ ile bal ede bir söz
*** ***
Kişi bile söz demini, Demeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini, Sekiz cennet ede bir söz
Yunus şimdi söz yatından, söyle sözü gayetinden
Pek sakın o sah katından, Seni ırak ede bir söz
*** ***
Dem : Etki
Kem : Fena, değersiz
Yat : Usul, yol yordam



VÜCUDDA BULDUK

Mani evine daldık, vücuda seyran kıldık
İki cihan seyrini, cümle vücudda bulduk
Yedi gök yedi yeri, dağları denizleri
Cenneti cehennemi, cümle vücudda bulduk
*** ***
Tevrat ile incili, Furkan ile Zeburu
Bunlardan beyanı cümle vücudda bulduk
Yunusun sözleri hak, cümlemiz dedik saddak
Kanda istersen anda HAK, cümle vücudda bulduk
*** ***
Furkan : KURAN
Saddak : Doğru



BİR NAZARDA KALMAYALIM

Bir nazarda kalmayalım gel dosta gidelim gönül
Hasret ile ölmeyelim gel dosta gidelim gönül
Gel gidelim can durmadan suret terkini urmadan
Araya düşman girmeden gel dosta gidelim gönül
*** ***
Gel gidelim kalma ırak dost için kılalım yarağ
Şeyhin katındadır durak gel dosta gidelim gönül
Terk edelim il u şarı dost için kılalım zarı
Ele getirelim yarı gel dosta gidelim gönül
*** ***
Bu dünyaya kanmayalım fanidir aldanmayalım
Bir iken ayrılmayalım gel dosta gidelim gönül
Biz bu cihandan göçelim ol dost iline uçalım
Arzu hevadan geçelim gel dosta gidelim gönül
*** ***
Kılavuz ol sen bana günilelim dosttan yanate
Bakmayalım önden sona gel dosta gidelim gönül
Bu dünya olmaz payidar aç gözünü canın uyar
Olgıl bana yoldaş u yar gel dosta gidelim gönül
*** ***
Ölüm haberi gelmeden ecel yakamız almadan
Azrail hamle kılmadan gel dosta gidelim gönül
Gerçek erene varalım Hakk'ın haberin soralım
Yunus Emre'yi bulalım gel dosta gidelim gönül
*** ***
Heva : Heves, nefse düşkünlük
Günilmek : Yönelmek, kıskanmak
Payidar, paydar : Devamlı, sürekli
Yarağ kılmak : Hazırlanmak, hazırlık yapmak
Terkin urmak : Terketmek, bırakmak



TEHİ GÖRME KİMSEYİ

Tehi görme kimseyi hiç kimsene boş değil
Eksiklik ile nazar erenlere hoş değil
Gönlünü derviş eyle dost ile biliş eyle
Aşk eri şol ma'nide derviş içi boş değil
*** ***
Derviş bilir dervişi Hak yoluna durmuşu
Dervişler Huma kuşu çaylak u baykuş değil
Dervişlik aslı candan geçti iki cihandan
Haber verir sultandan bellidir yad kuş değil
*** ***
Ey Yunus Hakk'ı bilen söylemez hergiz yalan
İkilik ile gelen doğru yol bulmuş değil
*** ***
Tehi : Bos, kimsesiz
Yad : Yabancı, el kişi
Hergiz : Asla



HAK CALABIM HAK CALABIM

Hak Calabım Hak Calabım sencileyin yok Calabım
Günahlarımız yarlığa ey rahmeti çok Calabım
Ben eydürem kim ey gani nedir bu derdin dermanı
Zinhar esirgeme beni aşk oduna yak Calabım
*** ***
Kullar senin sen kulların günahları çok bunların
Uçmağına koy bunları binsinler Burak Calabım
Ne sultan ne baylardasın ne köşk ü saraylardasın
Girdin miskinler gönlüne edindin durak Calabım
*** ***
Ne ilmim var ne taatım ne gücüm var ne takatım
Meğer senin inayetin kıla yüzüm ak Calabım
Yarlığağıl sen Yunusu günahlı kulların ile
Eğer yarlıgamaz isen key katı firak Calabım
*** ***
Calab : Allah
Yarlıgamak : Bağışlamak
İnayet : Yardım
Firak : Ayrılık



BENİM CANIM UYANIKTIR

Benim canım uyanıktır dost yüzüne bakan benem
Hem denize karışmağa ırmak olup akan benem
Irmak gibi ben çağlaram geh gülerem geh ağlaram
Nefsin ciğerin doğraram kibr u kini yıkan benem
*** ***
Kırdım bu nefsin çerisin bir itdim burc u barusun
Pak eyledim içerisin milketini yuyan benem
Ben hazrete tutum yüzüm ol aşk eri açtı gözüm
Gösterdi bana kendozum ayet-i kul denen benem
*** ***
Şah didarın gördüm ayan hiç gumansuz belli beyan
Kafir ola inanmayan ol didara bakan benem
Benim durur bu cümle iş hikmetimle yaz u kış
Ben bilirim yad u biliş ırılmadan duran benem
*** ***
Bu cümle canda oynayan damarlarımda kaynayan
Kulli dillerde söyleyen kulli dili diyen benem
Nemrud odun �brahim'e ben bag u bostan eyledim
Küfür yüzünden doğuban gene ödü yakan benem
*** ***
Ol Hallac-ı Mansur ile söyler idim enel Hakk'ı
Benem gi'nönün boynuna dar urganın takan benem
Ol Hak habibi Mustafa mi'raca edicek sefer
Ol dem canım hak eyledim ol sırrı duyan benem
*** ***
Şimdi adım Yunus durur ol demde İsmail idi
Ol dost için Arafat'a kurban olup çıkan benem
Cerh benim hükmümdedir her kanda ben oturmusam
Mülk benim elimdedir yıkan benem yapan benem
*** ***
Sa'd benem said benem Yunus dahi benimledir
İlm-i ledundur ustadım ol esrarı duyan benem
*** ***
Burcu u baru : Kule ve hisar
Milket : Memleket
Didar : Yüz, Allah'ın cemali
Kulli : Hepsi, tümü
Hak : Toprak
Yüz tutmak : Yönelmek
Yad u biliş : Tanıdık tanış
Cerh : Gök, felek
Said : Kutlu, Allah'ın beğendiği
Sa'd : Uğurlu, mübarek



HER KAÇAN ANARSAM SENİ

Her kacan anarsam seni kararım kalmaz Allahım
Senden ayrı gözüm yaşın kimseler silmez Allahım
Sensin ismi baki olan sensin dillerde okunan
Sensin aşkına dokunan kendini bilmez Allahım
*** ***
Sen yarattın cism u cani sen yarattın bu cihanı
Mü�lk senindir kerem kkaıl kimsenin olmaz Allahım
Okunur dilde destanın açılır bag u bostanın
Sen baktığın gülistansın gülleri solmaz Allahım
*** ***
Aşk bahrna dalmayan canını feda kılmayan
Senin cemalin görmeyen meydana gelmez Allahım
Zor olur aşıkın işi durmaz akar gözün yaş
Senden ayrı düşen kişi didarın gö�rmez Alahım
*** ***
Aşık Yunus seni ister lütf eyle cemalin göster
Cemalin gören aşıklar ebedi ölmez Allahım
Kacan : Ne vakit ki
Kerem : Cömertlik
Cism u can: Beden ve Ruh
Kan : Maden Ocağı
Didar : Allahın cemali,yüz



TEHİ GÖRMEN SİZ BENİ

Tehi görmen siz beni dost yüzün görüp geldim
Baki devr-i rüzgigar dost ile sürüp geldim
Oldur söyleyen dilde varlık dostundur kulda
Varlığım hep ol ilde ben bunda garip geldim
*** ***
Bezirganam mataım çok dest-girim ustadım Hak
Ziyanım assıya cümle anda değişip geldim
Yer u gök yaratıldı aşk ile bünyad oldu
Toprağa nazar kıldı aksırdı durup geldim
*** ***
Gördüm yedi tamusun anda sekiz uçmağın
Korkudan günahımı anda sızdırıp geldim
İşi oldum kudretten bahanem bir avretten
İnayet oldu Hak'tan ölü dirgörüp geldim
*** ***
Adem olup durmadan nefsin boynun burmadan
Yanıldım buğday yedim uçmaktan sürülüp geldim
Musayla Tur'a çıktım binbir kelime dedim
Bu Hak bizi ne bilsin anda bilinip geldim
*** ***
Nuh oldum tufan için çok duruştum din için
Duymayanın tagadan suya boğdurup geldim
Yalan değildir sözüm bak yüzüme aç gözün
Dah'örtülmedi izim uş yoldan erip geldim
*** ***
Çerçiş oldum basıldım Mansur oldum asıldım
Hallac pamuğu gibi bunda atılıp geldim
Eyyüb oldum tenime cefa kıldım canıma
Çağırdım Sübhanıma kurtlar duruyup geldim
*** ***
Zekerya oldum kaçtım erdim ağaça geçtim
Kanım dört yana saçıp tepem deldirip geldim
Yalınız Sübhan idi peygamberler can idi
Yunus hod pinhan idi suret değişip geldim
Dirgörmek : Diriltmek
Taga : Taka, büyük kayık
Pinhan : Gizli
Dürümek : Bir araya getirmek



BEN BİR ACEB İLE GELDİM

Ben bir aceb ile geldim kimse halim bilmez benim
Ben söylerem ben dinlerem kimse dilim bilmez benim
Benim dilim kuş dilidir benim ilim dost ilidir
Ben bülbülem dost gülümdür bilin gülüm solmaz benim
*** ***
Ol dost bana gelsin demiş sundum kadeh alsın demiş
Aldım kadeh içtim şarab ayruk gönlüm ölmez benim
Ne Tür'üm var ne durağım hiç yerde yoktur kararım
Hakk'a münacaat etmeye belli yerim olmaz benim
*** ***
Sor durduğum yeri bana gelirsen gösteren sana
Bir zerrece Hak'tan ayrı gözüm nesne görmez benim
Tur dağında bir tecelli gör Musi'ye neler kıldı
Yunus eydur Hak katında sözüm geri kalmaz benim
*** ***
Tecelli : Görünmek
Ayruk : Ayrı, başka
Göğnü : Yanmak, yanık
Tap : Yeter, kafi
Zari kılmak : Ağlamak, inlemek
Dar : Ev, yurt, darağacı
Munkir : İnkar eden



HER KANCARU DÖNER İSEM

Her kancaru döner isem aşk iledir işim benim
Öldür gönlümde teşvişim hem aşktır yoldaşım benim
Aşıklara göynür özüm onuncun faşolur razım
Göriceğiz aşıkları kaynar içim dışım benim
*** ***
Bu aşk bize rahmanidir hem canımızın canıdır
Onun icin şeytan ile her dem bu savaşım benim
Benim canım bir kuştur kim gövdem onun kafesidir
Dosttan haber geliceğiz birgün uçar kuşum benim
*** ***
Geldim dünyayı seyrettim ya bugün ya yarın gittim
Ben bunda eğlenemezem bunda bitmez işim benim
Yunus eydur ben aşıkam hem aşıkam hem sadıkam
Bu ayruk aşıklar gibi yoktur arayışım benim
*** ***
Kancaru : Nereye
Teşviş : Kargaşalık
Göynümek : Kendi kendine yanmak
Faşolmak : Açığa çıkmak, belli olmak,
Raz : Sır, gizli şey
Rahmanı : İlahi
Arayış : Sus, bezek
Mustafa Kemal ATATÜRK  
  Photobucket  
Yunus Emre  
  yunus emre  
Nasreddin Hoca  
  turk,turkey,turkish,türkiye,türk,eskisehir,eskişehir  
Yılmaz BÜYÜKERŞEN  
  Photobucket  
Yazılıkaya(Frigya Vadisi)  
  turk,turkey,turkish,türkiye,türk,eskisehir,eskişehir  
Bugün 2 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol